Bahar geldi. Hayat kıpır kıpır. Çiçekler, yeşillikler, insanın içini ısıtan güneş; hayata çağırıyor.
Peki, bu mevsime en çok ne yakışır?
Aşk tabii ki!
Ama kolay değil aşkı bulmak ve yaşamak...
Bir-iki günlük heyecandan sonra herkesin egosu öne çıkıyor; hesaplar, planlar başlıyor.
İnsanlar birbirinin gerçek yüzünü çok çabuk keşfediyor, maskeler hemen düşüyor.
Zaten kimse artık yaşadığına 'aşk' demiyor.
Aşk yitmiş, gitmiş...
Yerine 'ilişki' adını verdiğimiz yeni bir model gelmiş. Hayat; ilişkiler üzerinden tanımlanıyor, çiftler kendini öyle ifade ediyor.
Geçenlerde İspanya'dan bir arkadaşımız geldi. 27 yaşında, deli gibi çalışıyor. Haftanın beş günü seyahat ediyor. "Sana ne kalıyor?" diye sordum. "Bir şey kalmıyor, gerek de yok. Çünkü hayatımda kimse yok. Çünkü aşk yok.
En iyisi iş" dedi.
27 yaşında ve aşkı bulmaktan, yaşamaktan umudunu kesmiş.
Kendini kariyerine adamış.
Evet, parlak bir kariyer var ama yeterli mi?
Değil. "İnsan hayatını, mutluluğunu, başarısını, yalnızlığını, keyfini paylaşmak istiyor.
Eğer sadece bir ilişki yaşıyorsan, o da senin enerjini o kadar aşağı çekiyor ki; işinde geriye düşüyorsun.
O zaman ilişkiye de gerek yok" dedi.
Hayatın koşulları, özellikle büyük şehirlerde insanları yalnızlığa itiyor.
BADE'NİN GÖZLERİ
Peki aşk nerede?
Aşkı son dönemlerde bir tek Bade İşçil'in gözlerinde gördüm. Evliliğe hazırlandığı Malkoç Sualp'le fotoğraflarına bakıyorum; Bade'nin gözleri 'aşk aşk' bakıyor.
Kimileri "Bu kadar çabuk evlilik kararı alınır mı?" diyor.
Aşk varsa, evet...
Öteki türlü her şey hesap kitap işine dönüşüyor çünkü.