Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ELVAN DEMİRKAN

Seks ve evlilik

Dün Münih Havaalanı'nda İstanbul uçağını beklerken karşıma genç bir çift oturdu. Belli ki yeni başlamış bir ilişki... Gözleri birbirlerinden başkasını görmüyordu. Çaktırmadan onları izlerken şöyle bir düşündüm; ilişkilerde nasıl böyle başlayıp, sonra her şeyin değişmesine izin veriyoruz? En başta o yeniliğin, vücuttaki kimyasal tepkinin etkisi ile (artık bilimadamları aşkı yazarlardan ve şairlerden daha çok konuşuyorlar) söylenen her sözün, akıldan geçen her düşüncenin beraber olduğunuz kişi için önemi vardır. Konuşacak konu hiç bitmez. Hayat, gelecek, idealler... Üç saat haberleşemeseniz "Seni çok özledim" tarzında mesajlar döşenirsiniz... Neyse...

O ADAMA NE OLDU?
"Daha ilk gördüğümde hayatımın erkeği olduğunu anlamıştım..." gibi cümleler beni çok ürkütür. Hele daha yeni beraber olmaya başladığınız bir insanda bazı ortak noktalar gördüğü gibi hemen 'ruh ikizim' damgasını yapıştırıverir bazıları. Büyük bir aşk ile evlenen arkadaşlarımdan duyduğum hikaye hep aynı... "O, dehşetle aşık oldukları adama ne oldu?" Ne olduğunu anlamadan bir bakıyorsunuz bütün konuştuğunuz konu bulaşık makinesinin bozulması veya çocuğun okuldaki problemine dönmüş... Tipik bir evliliği ele alalım yine... Bütün gün çalıştınız, varsa çocukların derdi ile uğraştınız, eve yorgun argın gelip, akşam yemeğini hazırladınız, ortalığı toparladıktan sonra hangisi daha çok sizi çekiyor?
Sevişmek mi?
Televizyonun önünde kıvrılıp, kalmak mı?
Tabii ki televizyon... Neden? Çünkü ihtiyacınız olan pasif eğlence. Günün getirdikleri ile kendinizi hissetmeyi bıraktınız. Eh, erotizmin ihtiyacı olan bir şey varsa o da kendini hissedebilmektir. Eskiden kadınlar çalışmıyorken eşlerinin akşam iş dönüşünde eve yumuşak bir giriş yapmasını sağlayabiliyorlardı.

MENFAAT VE İHANET
Artık kadınlar da aynı yorgun ve bitkin halde eve geldikleri için kimsenin eve yumuşak, daha romantik bir havaya girmeyi planlayacak hali kalmıyor...
(Hemen 'ne yani kadınlar çalışmayı mı bıraksın!' demeden okumaya devam edin...) Demek istediğim, ilişkilerimiz yüksek ideallerin ve beklentilerin ağırlığı altında ezilip, kalıyor. Bencillik, gurur, kıskançlık, güç elde etmeye çalışmak gibi duygular erkek ve kadın ruhunu öyle bir noktaya getiriyor ki; evlilik sahnesi menfaat ve ihanet üzerine kuruluyor. Aslında erkekler de kadınlar gibi ölüm, yalnızlık, yetersizlik gibi korkular yaşıyorlar ama onların bu korkular yüzünden sevgiyi istismar etme şekilleri kadınlarınkinden farklı... "Erkekler gücü aşka tercih ediyor" diyebilirsiniz ama kadınlar da güce aşk sayesinde ulaşmaya çalışıyor..
Amerika'da yapılan bir araştırmada her 2.7 erkekten biri karısını aldatıyormuş.
Erkeklerin yüzde 92'si aldatmalarının en büyük nedeninin seks olmadığını söylemiş. Asıl sebep duygusal kopukluk ve diğer kadının kendilerini farklı hissettirmesiymiş! Şimdi tavuk mu yumurtadan çıkmış, yumurta mı tavuktan hesabı; ilişkilerdeki kopukluk kadının mı suçu yoksa erkeğin mi tartışmasına girmeden, ilişkiye biraz farklı bakmak istiyorum. Ve diyorum ki; tutku ve sevginin dilleri çok ayrı. İkisini aynı yerde görmeyi istiyoruz ama başlangıç noktaları ayrı. Sevgi; güvence ve stabilite ararken, tutku daha bencil. Değişim, yenilik, gizem ve heyecan arıyor...

YIPRANIYOR
Anlayacağınız sıradan bir beynin düşünce şekli ile bu paradoksu aşıp, ilişkinizde tatmin olmak çok zor. Bu iki temel, ama birbiri ile çok zıt ihtiyacımızı aynı kişide yakalama beklentisindeyiz. Değişim ve stabilite arasında dalga gibi gidip geliyoruz ve ilişkilerimizi yıpratıyoruz.
Kendi eşinde hem güvence arıyorsun, hem de seni 'sıradan yaşantının' dışına çıkartacak tutkuyu...
Peki, o zaman buna bir çözüm var mı?
Şimdi ilişkiyi canlı tutmanın 10 altın kuralını yazıp, bu yazının esprisini kaçırmak istemiyorum.
Çünkü çözüm zor ve şahsi problemlere kolay ve genel cevaplar vermek değil. Ama siz problemi nereden yakalamaya çalıştığımı eminim anladınız... İlişkilerde hepimizin girdiği şu kısır döngüden kurtulabilmek için belki de o güvence hissinin yanında belirsizliğe ve bilinmeyene karşı da biraz daha açık olabilmek; kendine ait olma duygusunu kaybetmemek gerekiyor.
Bu şekilde kendinizi hissedebildiğinizde erotizmin canlılığını ve yaratıcılığını sürdürme şansınız olur...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA