Çirkin, aptal ve beceriksiz olmayı göze alıyorum
Oyuncu olarak çok tatlı bir şey; onları çekerken birbirlerine rakip olacaklarını hiç düşünmüyorsunuz. Sadece oyuncu olarak birbirinden farklı şeyler oynamanın şahaneliğinin peşine düşünüyorsunuz. Hiç aklıma gelmezdi ikisinin aynı gün vizyona gireceği. Aslında bir hafta, 10 gün arayla girselerdi, filmlerin rekabeti açısından daha iyi hissedebilirdim kendimi.
Çok naif ve çok komik bir hikaye bu. Hepimiz, özellikle belli bir yaş grubundakiler, çocukluğundan izler buluyor filmde. Pek çok seyirciden 'Küfürsüz de komedi yapılabiliyormuş' yorumları duyuyorum.
KAHRAMANIM HEIDI
Modern bir masalın bu kadar sıcak ve içten anlatılması, benim çocukluğumdan izler taşıması etkiledi beni. Biz de böyle mahallelerin çocuklarıydık, yani gelir düzeylerinde bu kadar uçurum yoktu. Aynı mahallede zenginler, orta sınıf, hatta yoksullar otururdu ama aynı bahçede oyun oynardık. Aynı şeylere dertlenirdik. Bir sokağın delikanlısı aşıksa hepimizin derdi olurdu. Filmin yaratıcısı Burak Aksak'ın 'Leyla ile Mecnun'dan beri çok sıkı takipçisiyim. Burak'ın kalemini, aklını, dünyaya bakışını çok seviyorum.
Bizim gibi toplumlarda anne demek; korumacı demek, yemeyip yediren, saçını süpürge eden kadın demek. 'Selma' da çok tipik bir anne.
Çok şahane masallarla büyüdüm. Annem çok tatlı masallar uydurur, onları da çok inanarak anlatırdı. Rahmetli çok güzel anlatan bir kadındı. Belki de onun bu yönü, beni oyuncu olmaya itti. Benim kahramanım 'Heidi'ydi. Hâlâ da öyle; ne zaman denk gelsem ağzım kulaklarımda onu seyrederim. Onun gibi bulutlara çıkarım, onunla birlikte beyaz ekmek çalarım ve heyecanlanırım.
Komediye yatkın bir malzemem var benim galiba. Bundan çok da mutluyum. Komedi çok özgür bir alan çünkü. Bir kadın olarak çirkin, aptal, sarsak, beceriksiz olmayı göze almayı ve değişmeyi çok seviyorum. Türkiye'deki kadın popülasyonuna ayna tutuyorum. Hepimizin gülmeye ihtiyacı var galiba.
Geçen gün genç bir arkadaşım bir film izlemiş, benimle dalga geçerek dedi ki; "Ne oldu, sen o filmde yoktun?" Çok güldük tabii buna. "Ben açık kapatıyorum galiba dedim. Bunu bilerek yapmadım ve o yedi filmin çoğunda da küçücük işler yaptım. Sadece havayı solumak bile çok güzel geliyor film setinde. O genç arkadaşıma da "Sen senede bir film, iki film yap. Benim yaşıma geldiğinde yine bunu biriktirmiş olacaksın" dedim. Benim galiba biraz acelem var. Çok tatlı yönetmenler ve çok tatlı arkadaşlar, ailelerle tanıştım.
İŞİNİ İYİ YAPAN KİMSE AÇ KALMAZ
Evet, şu anda Bahçeşehir Üniversitesi'nde yüksek lisans programında ders veriyorum. Eğitim vermek; benim için içimde biriken fazla kanı vermek gibi. Gençlerle diriliyorum, gençleşiyorum, yenileniyorum, bana çok iyi geliyor. Zamanla galiba fena bir öğretmen de olmadım.
Hayatta ne kadarsanız, işinizde de o kadarsınız. Yani oyuncu; hayatını doğru bir yerden imal edecek, biraz dünyadan haberdar olacak, politikayla, ülkesinde neler olup bittiğiyle ilgilenecek, değiştirme-dönüştürme becerisi olacak. Kendisini değiştiremeyen dünyayı nasıl değiştirebilir? Onlara diyorum ki; önce kendinizin değişmesi gereken taraflarından doğru ve güzel dönüşümlerle başlayın. Mesleğini iyi yapan bir oyuncunun ya da hangi mesleğin erbabıysa onun, aç kalması diye bir şey kabul etmiyorum.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.