Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN CAN YANTIR

Özlemeyi unutmak

Ağır ağır çıkarken merdivenleri, kafasında uçuşanları toparlamaya çalışıyordu. Garip bir ruh hâli vardı; birini görünce heyecanlandığı günler, takvimlerin eskiyen sayfalarında kalmıştı, birini görmek için fazlaca plancılık, fazlaca kurnazlık yaptığı günler de… Son bir çeki düzen verdi kendine, iki basamağı tek adımda çıktı ve karşısındaki ilk masaya oturdu. Hayatı boyunca devrik yaşamayı tercih etmişti; tüm kural koyuculara göre "yanlış" ama arada bir damakta ayrı lezzet bırakan cümleleri sevmişti hep. Gözlerini bir saniyeliğine kapattı, derin bir nefes aldı… "Özlemişim seni!" cümlesiyle hayata döndü. Bir süredir, bakışlarını itinayla kaçırdığı o bir çift göz duruyordu karşısında. Havadan sudan konuşmaya gayret ediyordu, akıp gitmemesinin yegâne yolu buydu çünkü. En azından şimdilik, o gözlere dalmayacak, özlenmenin verdiği mutlulukla ve biraz da şaşkınlıkla devam edecekti konuşmaya… Bu fotoğrafı aklınızda tutun ve en son ne zaman herhangi bir şeyi gerçekten özlediğinizi düşünün. Ben, çocukken daha fazla özlüyordum. Okula gidiyor, eve dönüyor, izin verilen zamanda sokakta sürtüyor, akşam yemeğinden sonra da "Yat!" komutu verilene kadar evin içinde boş boş dolanıyordum…

ÖZGÜRCE ÖZLEMEK
Her bir şeyi özleyecek vaktim oluyordu; kitap okumayı, top oynamayı, Cenk Koray'la Telekutu yarışmasını izlemeyi, hafta sonları Akdeniz'in sıcak sularına dalmayı… O zamanlar, bana hayatı bildiğim gibi yaşatıyordu. Büyüdükçe, çocukluk anılarımdan önce, özlemeyi unuttuğumu fark ettim. Büyüdükçe, "yapılacaklar listem" uzadı çünkü. Okumak, para kazanmak, geleceği garanti altına almak, modern hayatın tüm stresleriyle başa çıkmaya çalışmak… Günün sonunda çizgiyi çektiğimde, aslında herhangi bir şeyi özlemek için yeterince zamanımın bile kalmadığını anladım. Zaman, bizim nesle her şeyin konsantresini sundu. Küçük paketlerde, sulandırılarak tüketilen hayatlarımız oldu. Kendimize kalan kısacık zamanlardan, maksimum mutluluklar çıkarmaya çalıştık. "Kendine dikkat et!" ve "Kendine iyi davran!" nesliydik ve hayatımızdan çıkardığımız ilk şey, özlemek oldu. Çünkü özlemek zordu, acılıydı. Özlemek uykuları kaçırıyor, mide kramplarına alıştırıyordu. Özlemek, plan yapmayı gerektirir. Plan yapmak da zaman ister, emek ister. Oysa biz artık her şey kolay, zahmetsiz olsun ve mümkünse fazla zamanımızı almasın istiyoruz; çünkü biz artık sadece iyi vakit geçirmek istiyoruz. Her gece kafayı yastığı koyduğumuzda, o günümüz iyi geçtiyse, mutlu oluyoruz. Bu yüzden her gece beynimiz 'Z' raporları alıyor. Bir sonraki güne devrettirtmemeye çalışıyoruz bütün hesaplarımızı. Özlemeyi unutunca sevmeyi de unutuyor insan… Her sevginin bir parça özlem içerdiğini düşündükçe uzaklaşıyor, sorumluluk almak istemiyor. Belki de bu yüzden artık eskisi gibi güzel aşk şarkıları bestelenemiyor. Belki de biz bu yüzden hâlâ "Seni Görmek İmkânsız Rüyalarım Olmasa" dinleyerek hüzünleniyoruz… O bir çift buğulu göze dalmamak için kendisini zor tutuyordu. Saatlerdir konuşuyor, gülüyor ve dışarıdan bakıldığında hayattan fena hâlde zevk alıyordu. Ama bir anda, özlemeyi unutmuş bir neslin çocuğu olduğunu hatırladı. Her soruya cevap vermiş, her cümleye yorum yapmış ama gecenin başındaki "Özlemişim seni!" hamlesi karşısında yutkunmaktan başka bir şey yapamamıştı… Çocukluğunda öğrendikleri, ancak saatler sonra, gecenin sonunda yolunu buldurmuştu ona, durduk yere, o dalmaktan korktuğu gözlere baktı ve "Ben de seni özlemişim!" dedi. O zaman fark etti ki, özlemek hakikaten unutulabilen bir duyguymuş. Ve ancak o zaman anladı, bu yaşında hâlâ çocukluğundan alacağı dersler olduğunu…

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA