Mustafa Erdoğan "Burayı ya seversin ya nefret edersin, ben seviyorum" dedi Mısır için. Bense karar verebilmiş değilim. Birbirine benzeyen Avrupa kentlerinden sonra dinlerin ve tarihin beşiği Doğu'ya büyük merak sarmıştım, özellikle de Kudüs'e. Ama hediyelik eşya satışının gölgesinde kalmış tarihi sokakları ve yapıları görünce büyük hayal kırıklığı yaşamıştım maalesef. Yine aynı şey oldu. Nil Nehri kenarındaki modern bölgeler dışında gerçek Mısır'ı tanıyacağınız yerler de var; mesela piramitlerin etrafındaki El Haram bölgesi. Ancak buraların kiri, kalabalığı, düzensizliği, trafiği ve kokusu dayanılır gibi değil. Sokak aralarında develer yürüyor, düşünün artık. Han El Halili çarşısı tipik Mısırlılar'ı, Araplar'ı bulacağınız yerlerden; tabii o kaosa dayanabilirseniz! Üstelik kolumdaki Arapça dövmeyi gören "Şirin hello", "Şirin nice to meet you" diye bağırmaya başlayınca, eziyet iki katına çıktı birden! Alışverişte her an kazıklanma riskiyle karşı karşıyasınız, sürekli pazarlık yapmak zorunda hissediyorsunuz kendinizi. Hiçbir şey zamanında olmuyor, istediğiniz şekilde yürümüyor, sizi tatmin edecek cevaplar asla verilmiyor. Sokaklar güvenli değil, hele kadınlar için hiç tekin değil! Piramitler mi? Bu kadar büyük bir tarih ve geçmiş neden bu kadar büyük hayal kırıklığı yaratıyor, anlamış değilim. Piramitin içinde daracık yoldan ilerlemeye çalışan turistler birbirlerini, "Hiçbir şey yok içeride" diye uyarıyor sürekli. Bu kadar gizemli bir yapı sanki başıboş kalmış, kimsenin umurunda değil gibi... Meydan, deve kiralayan Araplar'ın, etrafınızda da size sürekli hediyelik eşya satmaya çalışan tipler! Sinek gibi vızıldıyorlar, asla huzur vermiyorlar. Her şeye rağmen egzotik yanı saklı duruyor bu şehrin; tabii dayanabilirseniz!