Türkiye'nin en iyi haber sitesi
İBRAHİM KALIN

Türkiye'nin küresel iddiaları

Türk medyası fantastik paparazzi haberlerinin peşinde koşadursun, Başbakan Erdoğan ve ekibi, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda başdöndürücü bir tempoyla tarih yazıyor. Türk tarafının temas kurduğu ülkelerin dağılımına baktığınızda, dünya haritasının neredeyse tamamını kapsayan bir görüşme trafiği çıkıyor ortaya. Türkiye sadece bölgesindeki komşularla yahut Avrupalı dostlarıyla görüşmüyor. Büyük küçük, doğulu batılı, zengin fakir, uzak yakın bütün ülkelerle dünyanın geleceğini konuşuyor. Bu yılki BM toplantılarında Başbakan Erdoğan ve Türk heyetine gösterilen ilgi gözlerden kaçmıyor.
Türkiye bu durumun farkında ve gereğini de yapmaya çalışıyor. Başbakan Erdoğan Princeton Üniversitesi'ndeki konuşmasında yeni bir küresel düzenin kurulması gerektiğini söyledi ve bunun için dört köşe taşından bahsetti. Yeni küresel siyasal düzen, adil ve eşitlikçi olmak zorunda. Yeni küresel ekonomik düzen, paylaşımcı olmalı ve dengeli büyümeyi hedeflemeli. Yeni küresel kültürel düzen, çoğulcu ve kapsayıcı olmalı. Son olarak evrensel hukuk sistemi, bütün insanlığın ortak mirası ve değerleri olarak hayata geçirilmeli. Bu ayaklardan biri bile ihmal edilse, resim eksik kalıyor.

Türkiye ve küresel düzen

Başbakan Erdoğan bu yeni küresel düzeni tasvir ederken, Türkiye'nin dört konu başlığıyla ilgili katkılarını da anlattı. Siyasal düzeyde Türkiye komşularıyla sıfır problem politikası izliyor ve çevresindeki sorun ve tehdit alanlarını fırsata çevirmeye çalışıyor. Türkiye'nin sıfır problem politikası başka ülkeler tarafında da uygulansa dünya barışına ulaşmak daha mümkün hale gelecek.
Ekonomik düzeyde Türkiye, dünyanın 17., Avrupa'nın 6. en büyük ekonomisi. Fakat Türkiye'nin ekonomik hinterlandı, yani potansiyel nüfuz alanı bunun çok ötesinde. G-20 üyesi olan Türkiye, küresel ekonomik sistemin yeniden dizayn edilmesinde doğrudan söz sahibi bir ülke konumunda.
Kültürel düzeyde Türkiye, çoğulculuğu ve kuşatıcılığı kendi vatan sathında hayata geçirmeye çalışıyor. Türkiye'nin tarihi ve kültürel derinliği, ona aynı anda bir kaç kimliğe birden sahip olma imkânı sağlıyor. Bu, günümüzün gerçekleriyle de uyum içinde bir durum. Zira katı, tek boyutlu ve dışlayıcı kimliklerin yerini artık esnek ve geçişken, çok katmanlı ve kucaklayıcı kimlikler alıyor. Modernite mantıki sonuçlarına yaklaştıkça, Osmanlı ve İslam toplumlarının modernite öncesi kültür tecrübesi giderek daha fazla önem kazanıyor.
Son olarak evrensel hukuk kuralları çerçevesinde yeni bir hukuk düzeninin kurulması gerekiyor. Türkiye'nin bu konuda alması gereken çok mesafe var. Son yıllarda yaşanan hadiseler, Türkiye'de yargı oligarşisinin daha uzun bir süre başat bir güç olacağını gösteriyor. Hülya Avşar'ın Kürt sorunu hakkındaki samimi ve dostane değerlendirmelerine dahi tahammül edemeyen bir "kanunculuk" anlayışı var. Fakat bu da değişecek. Hükümetin başlattığı demokratik açılım süreci, artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını gösteriyor.

21. yüzyılın tarihini yazanlar...

Türkiye'nin BM toplantıları sırasında verdiği bir mesaj, özellikle dikkat çekici. Başbakan'a göre küresel sorunları ancak küresel bir yaklaşımla çözebiliriz. Bu ise, yeni bir küresel liderliği zorunlu kılmaktadır. Yani Türkiye "ben de bu yeni küresel liderliğin bir parçasıyım" diyor. Bu, salt hamasetten ibaret, hayali bir iddia mı?
Ben kendi adıma öyle olmadığını düşünüyorum. Sebebi de basit: Günümüz dünyasında bir ülkenin sahip olduğu güç ve etki artık sadece ekonomik ve askeri rakamlarla ölçülmüyor. Bir ülkenin jeo-stratejik konumu, dinamik nüfusu, ekonomik potansiyeli, izlediği politikalar, sorunlara yaklaşımı, güç ve etkisini, hatta vazgeçilmezliğini belirleyen faktörlerin başında geliyor. Hal böyle olunca büyük ile küçük, gelişmiş ile kalkınmakta olan, yakın ile uzak, doğu ile batı arasındaki mesafe giderek azalıyor. Paradigma değişiyor ve yeni güç unsurları ortaya çıkıyor. Dünya sistemindeki değişim, mekanik olmaktan organik olmaya doğru evriliyor. Sadece merkez güçler değil, çevre güçler de süreci belirliyor.
Türkiye tarihin bu önemli kırılma noktasında küresel ölçekte iddia ve tezleri olan bir ülke olarak öne çıkıyor. 21. yüzyılın tarihini yazanların arasında ben de olacağım diyor. Ve bunu derken azımsanmayacak sayıda insan kulak kabartıyor. Küçük Türkiye miyopluğunu aşamayan birileri bunu "Türkler yine uçuyor" diye hafife alabilir. Fakat dünyanın böyle düşünmediği ortada. Türkiye'ye atfedilen önem, bir hamaset yahut temenniden ibaret değil. Türkiye sahip olduğu fiili ve potansiyel gücüyle, doğmakta olan küresel düzenin mahiyeti ve istikameti hakkında önemli ipuçları veren ülkelerin başında geliyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA