Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Kendine küsen TÜSİAD

TÜSİAD'ın açıklamaları ve özellikle iktidarla giriştiği zıtlaşma bana yakın tarihin başka bir olayını hatırlattı.
Olay, 1970'te o sırada iktidarda bulunan AP'nin içinden bir grup milletvekilinin kendi partilerinin hazırladığı bütçeye kırmızı oy vererek Demirel'i düşürmesidir.
O 40 milletvekili daha sonra AP'den ayrılıp DP'yi kurdu. Gerçekten şaşırtıcı ve yakın tarihimizde hiç görülmeyen olay o tarihte AP bünyesinde meydana gelen bir sınıfsal tercihten kaynaklanıyordu. Bu daha o tarihlerde başlamış olan büyük İstanbul sermayesiyle küçük Anadolu sermayesi arasındaki bir çekişmeydi. Aynı tarihlerde devreye girmiş olan ve temsilciliğini Necmettin Erbakan'ın yaptığı İslami/muhafazakâr sermaye de bir başka yandan ağrılığını koyuyordu. O da gücünü Anadolu sermayesinden alıyordu.
Bütün bunların karşısında AP genel bünyesi itibariyle bir ara yol bulmaya çalışsa da ağırlığını İstanbul sermayesinden yana koymuştu ve sonunda olanlar oldu. Önce parti bölündü. Ardından 12 Mart geldi, derken Demirel askerle işbirliği yaptı. 1973 seçimleriyle taşlar büsbütün yerine oturdu, AP azınlığa düştü, Anadolu'yu yani çevreyi çok farklı bir söylemle temsil eden CHP İslami/muhafazakâr sermayenin temsilcisi MSP ile koalisyon kurdu. Bu Anadolu'nun gerek ekonomik gerekse siyasal/ demokratik planda bir başka zaferiydi.
Bu kıssadan çıkacak hisse şudur: Anadolu/ çevre ile ilişkisini koparan, onu gerek siyasal gerekse ekonomik düzeyde doğrudan savunmayan sağ iktidarlar (sol iktidar Türkiye'de henüz hiç olmadı) yerlerinden olurlar.
Bu bapta daha önce de yazmıştım: AK Parti ile İstanbul sermayesi arasında ilk günden beri devam eden bir çelişki vardır. Bu çelişki bazen açık bazen kapalı bir biçimde zıtlaşmaya döner. Üstüne üstlük 1970'lerden bu yana köprülerin altından çok sular akmıştır.
Anadolu sermayesi çok farklı düzeylerde son derecede örgütlü ve güçlü bir hale gelmiştir ve hepsinden önemlisi o kesim artık sadece Anadolu'da sıkışıp kalmaktan çıkıp merkezlerde, büyük kentlerde birer "çevre" meydana getirmiştir. Demokrasiyi tıpkı Batı burjuvazisi gibi şimdi zaruri görmektedir. Kısıtlamaları, iç çelişkileri, yetersizlikleri vardır. Olacaktır da. Ama genel doğrultusu, ilkesi, anlayışı budur. Bu şartlarda son oy dağılım haritaları incelendiği zaman neyin ne olduğu açıkça görülür.
Bu bir ekonomi, demografi (nüfus) ve sosyoloji sorunudur. AK Parti, iktidara, 1965 seçimlerinde başlayan bir hazırlığın çok uzun vadede gelişmesiyle ve sonuçlarını üretmesiyle gelmiştir. Geniş bir koalisyona dayanma akıllılığını göstermiştir. 2007 iktidarı bu çerçevede oluşmuştur. Anayasa değişikliği referandumu bana göre bu koalisyonu sınama, yeniden düzenleme maksadına dönüktür. Arada kırılmalar, kopmalar olsa bile koalisyonun geniş kanatlarıyla devam ettiği, bazı çözülmelere karşın (Kürtler gibi, ama şimdi onlar da koalisyona dahil olmak için kendi aralarında bölünüyor) yeni katılımlar da olmuştur. Buna karşılık AK Parti bir tek şeyde, Anadolu sermayesini savunmaktan, ona destek olmaktan yana bir tek gün en ince bir ödünü vermemiştir.
Bu koalisyon bir kader olmamalıdır. Siyaset zıtlıkların sentezidir. Gerçek demokrasi odur. Tam da bu nedenle güçlü bir sol muhalefetin olması yarar getirecektir ve zorunludur diye çok yazdık ama bu güç şimdi her tarafından su alan, lime lime olan bir "köhne düzen"le ittifaktan türememelidir. Tam tersine onu çökertmek ve yeniden üretmek amacını içermelidir.
Oysa gerek İstanbul sermayesi, gerek onun temsilcisi TÜSİAD, gerek CHP ve gerekse büyük basının önemli bir bölümü o eski "eksende" bir araya geliyor. "Eksen kayması"nı anlamıyor. Buradaki düğüm noktası öncelikle İstanbul sermayesinin Anadolu sermayesine karşı tedirginliğidir. TÜSİAD'ın AK Parti'yle ilişkisi bana göre "gayrı kabili rücu" bozulmuştur. Bunda en önemli neden AB gibi konuların bile küreselleşmenin etkisiyle kendisine değil Anadolu sermayesine yaradığını görmesidir. Şimdi AK Parti'yle daha açık bir lisanla zıtlaşması bu nedenledir.
Zıtlaşacak, bunda bir sorun yok. Kendi terimleriyle düşünürsek doğal da. Sorun bunun demokrasi üstünden yapılması. O burjuvazinin bir sorunudur. Yüz yıllık muhafazakâr ve devletçi büyük Türk burjuvazisi bir dönemde TÜ- SİAD aracılığıyla bu dar kalıbı, bu dar çemberi kırmaya niyet ve heves etmişti. Sevinmiştik. Şimdi AK Parti'ye görünüyorsa da kendine küstü TÜSİAD.
Üzülüyoruz.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA