Sekülarizasyon bitti ama...
Eğitimde yapılan düzenlemelerle 28 Şubat'ın bir izinin daha silindiği söyleniyor. Doğrudur. Ama atılan adım ondan çok daha fazlasına işret ediyor ve beni de kafamda dolaştırdığım, gün yüzü görmediğini sandığım o mesele ilgilendiriyor: sekülerlikle sekülarizasyon arasındaki fark ve bunun üstünde konuşulan konularla bağlantısı...
Sekülerlik bir durumdur. Bir insan kendi hayatında seküler olabilir, bunu fark etmeyebilir de. Eğer sadece dinle devlet işlerinin birbirinden ayrılması gibi politik pratik bir tanımla yetinmeyenlerdenseniz o zaman sekülerliği benim gibi dünyayı dünyanın bilgisiyle açıklamak diye tanımlarsınız. Bu tanımı daha önce de defalarca yinelediğim gibi şu örneği de vermişimdir: hastalığın sadece Allah'tan gelen bir şey olmadığına, bakterilerin vs. buna yol açtığına inanıyorsanız sekülersinizdir.
Nedeni bu tercihin, liberal doktrinin bireye olan, onu devletin, hatta toplumun ve topluluğun üstünde tutan inancıdır. Birey ne isterse öyle olur, çünkü bireyin özgürlüğünü zaten öteki bireyin özgürlüğü belirleyecektir. Bu bakımdan dinsel sembol sadece bireyle sınırlıdır, bu bir başkasını rahatsız etmeyecektir, dilerse öteki de kendi sembolleriyle aynı mekânda bulunabilecektir. Özneler arası etkileşim kimsenin kimseyi rahatsız etmesine yol açmaz.
Son düzenlemelerle Türkiye bence artık toplumsal alanda gerçekleşen sekülarizasyondan vazgeçti. Bundan böyle öylesi bir tutumu ne benimseyecek ne de savunacak. Toplumsal alanı çatışmacı bir alan olarak görmekten ürkmeyecek. Yani dileyen orada dilediği gibi var olacak. Bir insan tekinin özgürlüğü diğerinin özgürlük sınırıyla tayin edilecek. Devletin ayrıca müdahalesi gerekmeyecek.
Buna sevinmeli. Toplumun değil elitlerin hâkim olduğu, topluma güvenilmeyen bir rejimden daha olgun bir noktaya geçiliyor. Ne var ki, sekülarizasyona son veren ve pozitif bir laikliği benimseyen yeni düzende eğer anayasa aynı liberal anlayışın bir uzantısı olarak tanzim edilmezse, anayasa bireysel özgürlüklerin güvencesi olacak biçimde düzenlenmezse o zaman ortadaki durum vahim bir hal alır, çoğunluğun hâkimiyeti azınlığın hakkını ortadan kaldırır. Birey bu defa topluma kurban edilir, onunla da kalınmaz bırakın pozitifini, negatif laikliği bile mumla arar hale geliriz.
Her şeyin yarımı en tehlikeli olanıdır, liberalizmin daha çok öyle.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.