KEREM ALKİN KEREM ALKİN
05 Mart 2025, Çarşamba

Önce Avrupa ‘küresel güç’ olduğuna inanmalı

Uluslararası siyasette son 40 yılın en ilginç, en karmaşık, en endişe verici dönemini geçiriyoruz. 1980'li yılların başlarında Atlantik İttifakı ile Demir Perde ülkeleri arasında gerginlik adım adım azalmaya, uluslararası siyasette 'Soğuk Savaş'ın bitişine dair rüzgarlar esmeye başladığından bu yana ki en sert kırılmalar yaşanıyor. Üstelik, küresel jeopolitik ve jeoekonomik gerginlik süreci, ABD ile Rusya ve Çin arasında yaşanacağına, şu anda ABD ile Avrupa arasında yaşanıyor. ABD ile Birleşik Krallık arasında gözlenen kırılma 'Anglo-Sakson kardeşlik' adına uluslararası çevreleri şoke edecek boyutta. Avrupa Birliği'nin (AB) liberal demokrat liderleri ile Başkan Trump arasındaki söz düellosunun eşiğini kestirmek zor. Trump'ın 'AB ABD'yi mahvetmek için kuruldu' ifadesi ise AB'de resmen depreme sebep olmuş durumda.
Çünkü, tersine, yakın dönem tarihin kabul görmüş gerçeği olarak, Almanya ikiye bölündükten sonra, ABD Federal Almanya'yı ortaya çıkarmış, Fransa ve Federal Almanya'yı Avrupa Kömür ve Çelik Teşkilatı (AKÇT) için 1950'den itibaren motive etmişti. 6 Kıta Avrupası ülkesini bugünkü AB projesinin başlangıcında 1951 ve sonrasında 1957'de bir araya getirmeye teşvik ettiğinde, ABD'nin en temel hedefi 'Avrupa barış kıtası olsun. Bir daha da dünyanın başına bela olmasın'dı. AB projesi başarılı oldu; Federal Almanya Doğu Almanya'ya büyük bir gelişmişlik farkı attı ve Demir Perde çöktü. Doğu Bloku ve Sovyetler Birliği dağıldı. ABD'nin liderliğinde, eski Doğu Bloku üyesi Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin tümü hem AB, hem de NATO üyesi oldu. Rusya Avrupa'da ciddi bir nüfuz alanı kaybetti. Trump'ın deyişi ile AB ABD'yi mahvetmek için nasıl kurulmuş olabilir ki?
En esaslı tespiti Polonya Başbakanı Tusk yapmış: "(AB Projesi ile birlikte) Avrupa'da bir dev uyandı. Ancak, kendisinin 'gerçekten küresel bir güç' olduğuna dair inancı yok." Tusk, Avrupa'nın eksik olduğu noktanın demografik veya ekonomik üstünlükten önce, özgüven eksikliği olduğunu vurgulamış. Avrupa'nın gücünün farkına varması gerektiğini hatırlatan Tusk, 500 milyon Avrupalının, 140 milyon Rus'tan korunmak için 300 milyon Amerikalıya yalvarmasının saçmalık olduğunu da ifade etmekte. Tusk'ın tespitleri anlamlı olsa da, AB üyesi ülkelerin askeri güç boyutunda, küresel rekabette iddialı olmak noktasında ciddi zafiyetlerle karşı karşıya olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Yeni nesil sanayileşme hamlesi, ortak savunma ve güvenlik konsepti oluşturma, küresel tedarik zincirindeki rolünü yeniden güçlendirme ve enerji arzını çeşitlendirme gibi stratejik başlıklarda Avrupa'nın en etkili işbirliği geliştirebileceği yegane ülke Türkiye.
Eğer, Başkan Trump döneminde TransAtlantik ilişkiler en ağır sınavından geçecek ise, AB'nin küresel ve bölgesel ölçekte barışı korumak, AB üyesi ülkeler ve komşuları arasında saygı oluşturmak, serbest ve adil ticareti tesis etmek ve korumak adına samimi ve inandırıcı adımlar atması gerekiyor. Gazze'deki soykırıma güçlü bir tepki ve Orta Doğu'da kalıcı barış başta olmak üzere, Afrika'nın kalkınması, Avrasya ile bağlantısallık adına, Türkiye ile AB arasında her zamankinden daha güçlü ve kurumsallaşmış bir ilişkiye ihtiyaç var. Avrupa Türkiye'nin vazgeçilmezliğine dair temel gerçeği en hızlı bir şekilde içselleştirecek adımlar atmak zorunda. AB şunu görmeli ki, Türkiye'nin vazgeçilmez önemine dair en ufak adımları görünce, Yunanistan soluğu Vaşington'da aldı. 'Yalpalamayan', duruşu ve gücüyle 'oyun kurucu' bir ülke olan Türkiye, AB için de 'güvenilir liman'dır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.