
‘Terörsüz Türkiye’ ve bölgesel kalkınma
Türkiye'nin 40 yıllık terörle etkin mücadele sürecinde tarihi bir eşikteyiz. Terör örgütünün kendisini, tüm uzantıları ile birlikte, koşulsuz bir şekilde lağvetmesi, aynı zamanda bölgesel kalkınmanın hız kazanması adına da tarihi bir eşiğin geçilmesi anlamına geliyor. Suriye'nin yeniden ayağa kaldırılmasına yönelik yeniden imar ve kalkınma çalışmaları 250 milyar dolar ile 400 milyar dolar arasında bir kaynak gerektirmekte. Lübnan için 11 milyar dolar gerekiyor. Irak'ta da 200 milyar dolara yakın yeniden imar çalışması yapılması gerekmekte. Gazze için ilk etapta 55 milyar dolar söz konusu. Tüm bu veriler, 'Terörsüz Türkiye' inisiyatifinin sadece Türkiye için değil, bölgemizde uzunca bir süredir huzur arayan ve bütünüyle kalkınmaya odaklanmak isteyen tüm ülkeler için tarihi bir gelişmeye işaret ettiğini gösteriyor.
Bölgenin bir bütün halinde kalkınmaya odaklanmasının önünde iki engel söz konusu. Engellerden ilki terörün sebep olduğu istikrarsızlıktan beslenen, bölge ne kadar istikrarsız olur ise o derece yayılmacı politikasını sürdürebileceğini umut eden, kendisi bizzat bir terör devleti olarak varlığını sürdüren İsrail. İsrali'in bölgede uzunca bir süredir sebep olduğu insanlık suçları, her türlü uluslararası hukuk kuralını çiğnediği saldırganlığı ABD ve kimi Avrupa ülkelerinin adeta korumasında olduğundan, İsrail'in sebep olduğu hukuksuzluk, soykırım ve katliam hiç bitmiyor. Bir diğer engel ise İran. Kendisi bölgede büyük bir hakimiyet kurmak adına vekillerini onlarca yıldır besleyen, bölge ülkeleri kendi kalkınma hikayelerini yazmak üzere yeni bir sürecin içerisine girmişler ise, bu süreci vekil güçleriyle baltalamak için her türlü çabayı ortaya koyan bir İran'dan söz ediyoruz.
Bu iki ülkenin 'istikrarsızlık' odaklı motivasyonu bölge için ciddi bir sorun teşkil ediyor. Bu satırları kaleme alırken, Ürdün'de Türkiye, Ürdün, Irak, Lübnan ve Suriye üst düzey temsilcilerinin katılımlarıyla gerçekleşecek olan toplantıdan çıkacak olan sonuçlar da bu nedenle önem arz etmekte. Beş ülkenin tümünün bölgesel kalkınma ve barış adına ortaya koyacakları inisiyatif ve bu inisiyatife bağlı olarak dünyayı harekete geçirme becerileri, İsrail ve İran üzerinde artırılacak uluslararası baskı, yüz milyarlarca dolar yatırım hamlesi, kalkınma hamlesi bekleyen bölge ülkeleri için hayati bir fırsat anlamına gelmekte. Çünkü, bölgesel kalkınma ve barış, aynı zamanda söz konusu ülkeler için enerji ve ticaret koridorlarında daha fazla görev üstlenme, yeni sanayi ve lojistik bölgeleri inşaatları, dünyadan yatırım çekebilme kabiliyetlerinin de artması anlamına geliyor.
Ne İsrail, Ne İran, iki ülke de bölgesel kalkınmanın hız kazanmasına bütünüyle karşı bir tutum içerisinde, kendi vekil savaşçılarını besleyerek, bölgede huzursuzluğu arttırarak, sürekli çatışma ortamını besleyerek bölgenin dünya ekonomisi ve küresel ticarete eklemlenmesini engelleyecek her türlü girişimin peşindeler. Türkiye ise, 'bölgesel güç merkezi' olarak tüm bu istikrarsızlık ve huzursuzluk odaklı çabaları bertaraf edecek bir kararlılıkla, bölgede tüm ülkelerin kalkınması için önemli projeler, önemli inisiyatifler ortaya koyuyor. Unutulmaması gerekir ki, dev İslam Coğrafyası sadece bölgemizle, Orta Doğu ve Körfez'le sınırlı değil. Ürdün, Irak, Lübnan ve Suriye ile birlikte, bölgede istikrarsızlık ve kaosun başlıca sebebi olan vekil grupların devre dışı bırakılması, 'terörsüz' bir ortamın inşası, aynı zamanda, başta İslam Coğrafyası olmak üzere, bulunduğumuz coğrafyanın jeostratejik ve jeoekonomik imkanlarına, fırsatlarına, potansiyeline yatırım yapmak isteyen tüm yatırımcıları heyecanlandıracak, harekete geçirecektir.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.