Şükrü Hanioğlu’nun eserlerine dair...
Bundan iki hafta önce 13 Ağustos Pazar günkü köşemde şu an Princeton'da görev yapan dünyaca ünlü sosyal bilimcimiz ve aynı zamanda gazetemizin yazarı Şükrü Hanioğlu'na hitaben bir yazı kaleme almış ve Hanioğlu'nun eserlerinin Türkiye'de sahaflardan ancak servet ile edinilebildiğini belirterek, kendisini eleştirmiştim...
"Değerli hocamdan ricam zaten kurak bir çöl olan Türk sosyal bilimler literatürünü daha da kurak bırakmaması ve halihazırda kendisiyle çalışmak için sırada bekleyen yayınevlerinden biriyle anlaşarak toplu eserlerini -ve muhakkak bizim gazetedeki kıymetli yazılarını da- bastırmasıdır..."
Kitapların yayımı konusundaki eleştirilerinizde şüphesiz haklısınız. Ben yazım konusunda belki gereğinden fazla titizlik gösteriyorum. Gerek Türkçe gerekse de İngilizce yazarken metinleri birkaç kere gözden geçirerek tashih ediyorum. O nedenle İngilizce yazdığım çalışmaların Türkçeye çevirisi teşebbüsleri hep akim kalıyor. Sizin de şüphesiz gözlemlediğiniz gibi Türkçe iyi yazanların sayısı gün geçtikçe azalıyor. Bu da benim gibi konuya hassasiyet gösterenleri çok rahatsız ediyor.
O nedenle İngilizce kitaplarımı kendim çevirmek istiyorum. Bu ise takdir edeceğiniz gibi çok vakit alıcı bir uğraş. Bunu yapmaktansa yeni çalışmalara yönelmeyi tercih ediyorum. En kötü ihtimalle benden sonra çevrilir, ben göremeyeceğim için sorun olmaz diyorum.
Ancak Atatürk kitabı bunun bir istisnasını oluşturuyor. Bu kitap Almanca, Çince, Farsça ve Fransızca'ya çevrildi. Ukraynaca tercümesi de bitmek üzere. Tabii en çok Türk okuyucusunu ilgilendiren bu çalışmanın Türkçe yayımlanması gerekli. Ben buna başladım kısmet olursa gelecek sonbahara kadar tercüme etmeden ama yeniden yazarak yayıma hazırlamayı istiyorum. Bunu yaparken aynı süreçte Sabah yazılarını da değişik alt başlıklar altında neşretmeyi düşünüyorum. Bağlam Yayınevi bunları yapmayı taahhüt ediyor.
Türkçe kitapların yeni baskıları konusunda ise benzer bir sorun var. Abdullah Cevdet kitabı 1981 yılında yayımlandı. Onu aynen basmak okuyucuya saygısızlık olur; okuyucu para için yeni baskı yaptığımı düşünür. Onu tümüyle elden geçirmek ise yeni bir kitap yazmak kadar zaman alır. 1985 senesinde yayımlanan İttihad ve Terakki çalışması için de aynı sorun var. Dediğim gibi yaptığımız işe ve okuyucuya saygı duyuyorsak tıpkı basımlardan kaçınmak gerekli. Bu ancak çok önemli eserler için söz konusu olabilir. Ben doğrusu o seviyede çalışmalar yaptığımı düşünmüyorum. Belki belgesel önemi nedeniyle İttihad ve Terakki kitabı tıpkı basım nedeni okuyucuya iyice anlatılarak yeniden yayımlanabilir.
Kusura bakmayın güzel yazınız nedeniyle kaleme aldığım bu not epeyce uzadı. Dilerim aydınlatıcı olmuştur.
Güzel yazılarınızın devamı ümidiyle. Bu vesile ile Nagehan Hanımefendi'ye en iyi dileklerimi iletmenizi rica ediyorum. Kendisi ile uzun süre önce bir mülakat vesilesi ile tanışmıştık.
Başarı dileklerimle.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.