Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

Belediye gerçeği!

Mülkiye'de okurken kamu yönetimi ve kamu maliyesi derslerinde "3 Y'ye dikkat edin" denilirdi. O "Y"ler "Askeriye, Belediye ve Maliye" idi. Hazır, yerel seçimlerin 1. yıl dönümündeyken, yerel yönetimlerin durumunu masaya yatırmamız gerekiyor. Anayasa değişikliği üzerinde çalışılırken, mali kuralla ilgili altyapı kurulurken, şu mahalli idareler konusuna el atmak için tarihi fırsat var karşımızda. Zaten, belediyelerle ilgili tartışmanın fitilini bir yandan IMF diğer yandan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ateşledi bile. IMF ile yeni Stand-By seçeneğinin "şimdilik" kaydı ile masadan kalkması, belediye borçlarının silineceği, yeni tahkim uygulamaları ile kronik borçlu belediyelerin ödüllendirileceği iddialarını gündeme getirdi. Hazine'den de belediyelere borç ödeme kolaylığı sağlanacağı yönünde sinyaller gelince, "IMF gitti, mali disiplin gevşedi" tezi haklı olarak taraftar da buldu.
Madem gündem, "devletin mimarisini yenileme projesi" etrafında dönüyor, o halde yargı reformu kadar yerel reforma odaklanmak da boynumuzun borcu. Olayın, üç kritik boyutu var:
1- Belediye gelirleri ve borç-alacak ilişkisi
2- Hazine'nin, konsolide mali tablo ile belediyeler ve bağlı şirketlerini yakın markaj altında tutması
3- Yerinden yönetim ilkesine dönülmesi

***

1- Belediyelerin mali bünyesi, şeffaf ve hesap verilebilir nitelikte değil. Bilinen husus, borçların son yıllarda hızlı artış trendine girdiği ve sadece 2006-2009 döneminde 6 milyar lira artarak 22 milyar lirayı geçtiği. Belediyelerin finansal dengesi denilince bilinen iki veri karşımıza çıkıyor. a) Garantili borçlar dolayısıyla Hazine alacakları. b) İçişleri Bakanlığı'nda tutulan ancak kamuya açıklanmayan bazı tablolar. Bu nedenle IMF anlaşması olup olmadığına bakılmaksızın yıllardır rafta bekletilen "İl Özel İdaresi ve Belediye Gelirleri Kanunu"nu bir an önce TBMM'den çıkarmak lazım. Tabii belediyelere ek kaynak sağlanırken bu kaynakların amacına uygun kullanılıp kullanılmadığı da katmerli denetimden geçmeli. Örneğin Sayıştay denetiminin yanısıra bağımsız muhasebe şirketleri de nakit dengesi ile geleceğe matuf yüklenimler ve gelirlerin kullanıldığı yerlerle ilgili raporlama yapabilmeli.
2- Hazine'nin rolüne gelince. Aslında IMF ile bir mutabakat tesis edilmişti. Yerel bütçelerin konsolide mali tablo ile izlenmesi, belediye şirketlerinin kapsama alanına alınması gibi öneriler hayata geçirilmişti. Dolayısıyla Hazine'nin düşünmesi gereken yön şu: "Personel ve mevzuat kısıtlamaları nedeni ile belediyelerin yapamadığı işleri belediye şirketleri nasıl yerine getiriyor? Kamunun kontrolü dışına çıkma çabasında makul gerekçeler bulunuyor mu?" Bu çözümün İçişleri Bakanlığı ile birlikte bulunması bekleniyor.
3- Ve nihayet, "Ülke bölünür mü?" kaygısına teslim olmadan "Anayasa'da yerinden yönetim" modeline geçilmesi kaçınılmaz hal alıyor. Merkezi yönetimin üstlendiği görev ve hizmetler dışında kalan ortak kamu hizmetleri yerel yönetimlerce yerine getirilmeli. Belediyeler de idarenin bütünlüğü, kalkınma planları ve hemşehrilerine dönük stratejileri içinde çalışabilmeli. "Üniter devlet zedelenir" diye korkmak yerine, üniterliği pekiştirecek, yerel kimliği koruyacak önlemler alınmalı.
***

Yazının başındaki noktaya dönecek olursak... "Yerel yönetimlerin, şahısların, firmaların vergi, sigorta vb borçları silinecek mi?" sorusunun karşılığını, ilk ağızdan Babacan'dan aldık. Babacan, bu sıra özel sektörün sıkça dile getirdiği "Borçlar yeniden yapılansın" talebine, "İdarenin elinde tecil taksitlendirmesi için yeterli yetki var" yanıtını veriyor. Yani ileri adım atılmayacağını hissettiriyor. Belediye borçlarına karşılık yapılacak kesintinin ödeme sadakatine göre esnetebileceğini, yatırım dönemlerinde kesintinin azaltılabileceğini söylüyor ama tahsilat kararlılığından taviz vermiyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA