Anayasa, siyasi mühendislik ve milletin feraseti
Yeni Anayasa, 2014-2015 dönemindeki kritik seçimlerin, siyasi projelerin, kişisel beklentilerin geldi merkezine oturdu. Takvim, uzadıkça uzadı. Ve nihayet 1 Temmuz 2013 için millete randevu verildi. Tabii bu arada yeni formüller de üretildi. Örneğin, yeniden "kapsamlı anayasa değişikliğinin" denenmesi gibi. Veya "2014 yazında cumhurbaşkanlığı seçimini yapalım. 2015'teki genel seçimi öne alalım. Yerel seçimleri ise ileriye bırakalım. 2014 sonbaharında genel ve yerel seçimi birlikte gerçekleştirelim" gibi.
Oysa... Başkanlık sistemi fikri, çözüm sürecinden önce gündeme gelmişti. Kaldı ki, bu konu sanıldığı ölçüde sadece Başbakan Tayyip Erdoğan'ın veya AK Parti'nin sorunu da değil. Ağustos 2014'te Cumhurbaşkanı halk tarafından seçildiği andan itibaren ülkenin yönetim biçimi, siyaset kurumunu bütünüyle ilgilendiren bir soruna dönüşecek. Karizmatik bir lider bugünkü yetkilerle bile Köşk'e çıktığında fiilen Başkan veya Yarı Başkan konumuna yükselecek. Bu gerçekliğe rağmen anayasayı sadece Erdoğan'ın başkanlığına endeksleyerek defans yapan çevreler, 2003 benzeri bir senaryoya yatırım yapmayı düşünüyorlarsa... Vallahi pes! Başbakan Tayyip Erdoğan ile Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün "liderlik yarışına" gireceği, AK Parti'deki üç dönem kriteri nedeni ile siyaseten açığa çıkacak isimlerin kariyer hesabına yöneleceği, örgütlü dini grupların dengeleri değiştireceği iddia ediliyorsa, vah ki vah! Bütün bunlar; bilinen, kulislerde alttan alta dillendirilen ancak denenen, başarısızlığı tescillenmiş hususlar. Nedenlerine gelince...
1- Millet, samimiyete bakıyor. 2- Ülkenin çıkarları ile kişisel arzular karşılaştığında AK Parti'ye etki eden görünmez eller, hep sağduyunun ağır basmasını sağlıyor. 3- Milli irade her fırsatta hareketin siyasi önderine göre çizgi çekmeyi başarıyor. 4- İktidar partisindekiler de koltuk hırsının, ideallere, reformcu kimliğe ağır basması halinde topyekûn kaybedeceğini görüyor.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.