Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

Yeni denge: "Rusya- Türkiye-İran"

İki önemli ülke. İkisiyle de ilişkiler parantez içinde sürdürülüyor. İkili ilişkiler kendi doğal kanalında tutuluyor. Suriye konusundaki görüş farklılıklarının işbirliğini ipotek altında tutmamasına özen gösteriliyor. "Rusya ve İran"dan söz ediyorum.

***

Dün, Rusya'nın St. Petersburg kentinde gerçekleşen Rusya-Türkiye Üst Düzey İşbirliği Konseyi Toplantısı pek çok açıdan ilginçti. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, St. Petersburg'u fiilen yeni başkente dönüştürüyor. Anayasa Mahkemesi, Donanma Komutanlığı Petersburg'a taşınmış. Yeni idari birimler de yolda... Moskova ne kadar siyasi başkent ise St. Petersburg da o kadar ticari, turistik, hatta stratejik başkent. Benzeri örnek Türkiye için de geçerli değil mi? Başbakan Tayyip Erdoğan da Ankara'nın politik kimliğini koruyup, İstanbul'u küresel bir merkeze, finans şehrine dönüştürmeye çalışmıyor mu?
***

Erdoğan- Putin arasındaki özel hukuk, Türkiye-Rusya ilişkilerinin dinamosu konumunda. Bu perspektiften bakıldığında... 4 milyon Rus tatil için Türkiye'ye geliyor. Türkiye'nin doğalgaz ihtiyacının yüzde 56'sını Rusya karşılıyor. İlk nükleer santralin yapımı devam ediyor. Askeri alanda yakın temas korunuyor. Ve bugün 35 milyar dolar olan ticaret hacminin 100 milyar dolara çıkma potansiyeli bulunuyor.
Yani... İşler, ikili bazda iyi seyrediyor.
Ama konu Suriye'ye geldiğinde, durum değişiyor. Esed'in kaderi açısından Rusya, kritik pozisyonda duruyor. Rejimin kimyasal silah kullandığı gerçeği karşısında inisiyatif alan ve ABD'nin askeri harekât girişimini durduran Rus diplomasisi idi. Şam'ın kimyasal depolarını tasfiye planına kapı aralayan Rusya, şimdi de Cenevre 2 Konferansı'nın altyapısını kuruyor. Rejim dahil tüm unsurları aynı masa etrafında toplamaya çalışıyor. Oysa Ankara, 133 bin cana mal olan Esed'in bu denklemde olmamasından yana. Buna karşın kalıcı çözümün, Rusya, ABD, İran ve Türkiye'nin üreteceği ortak planla mümkün olacağı iddiasında.
***

Süreçte, İran'ın rolüne gelince... Kısa süre önce İran'ın Ankara Büyükelçisi Ali Rıza Bikdeli ile sohbet ettik. Büyükelçi, hayli faal bir isim. İran'ın yeni Cumhurbaşkanı Ruhani'nin, reformcu, uluslararası sisteme entegrasyonu içeren yeni yaklaşımının diplomatik temsilcisi gibi. Büyükelçi dedi ki, "2012'de ticaret hacmimiz 22 milyar dolarla rekor kırdı. Ambargo olmasaydı 30 milyar doları aşabilirdik!"
Öte yandan Suriye dosyası açılığında İran hala Esed'siz formüllere kapalı. Ancak Dışişleri Bakanı Cevad Zarif'in son Türkiye ziyaretinde Suriye meselesi de masaya yatırıldı. Tahran, Cenevre 2'ye ön şartsız hazır olduğunu duyurdu ki bu önemliydi. İki ülke ayrıca, Suriye'de kanın durdurulması, diplomatik çözüm ve Suriye halkının normal hayata dönmesine yardım konularında mutabakata vardı.
Büyükelçi Bikdeli'nin iki mesajı da dikkat çekici idi:
1- Biz, hiçbir zaman Türkiye'yi kendimiz için tehdit olarak algılamadık. Türkiye'nin güçlenmesini İslam dünyasının güçlenmesi, bölgenin güçlenmesi ve bizim güçlenmemiz olarak değerlendirdik.
2- Bazı güçler Türkiye ve İran ilişkilerinin belli seviyeye gelmesini istemiyor. Bunu ne zaman dile getirsek, herkes hayali buluyor ama Hakan Fidan ve MİT hakkında yazılanlar bizim tezimizin hayal ürünü olmadığını gösteriyor. Fidan'la ilgili malum çevrelerden çıkan iddiaların nedeni belli:
"MİT'in, ondan da öte Türkiye'nin bağımsızlığı!"

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA