
Terörsüz Türkiye için ‘siyasi akort’ süreci...
27 Şubat 2025'ten bu yana yaşadıklarımız, Terörsüz Türkiye'ye hazırlık ve geçiş sürecinin hemen tüm zorluklarının kısa özeti gibi oldu. İmralı'dan doğrudan örgüte yönelen o açıklamayı, "içine sindiremeyen, metni sulandırmak isteyen, mesajı üstüne almaya yanaşmayan ve nihayet aceleci pazarlık görüntüsü vermeye çalışan" çeşitli aktörlere tanık olduk. Hatta Terörsüz Türkiye'den korkanlara, siyaset kanallarının en geniş şekilde açılmasının sonuçlarından kaygı duyanlara da rastladık. Sadece dünün hafızasını esas alan ve çağrı metnindeki bazı kelimelere takılıp bahane üretenler kadar, yarına dair hiçbir fikri olmayanları da hakiki manada siyaset yapmayı bilmediği için işi yokuşa sürenleri de gördük.
Oysa işin özü çok açık...
Terör örgütünün (PKK adlı sözde partinin) feshedilmesi, silahların bırakılması (örgütün silahtan arındırılması), ayrı devlet-federasyon-özerklik hayalinden vazgeçilmesi, devlet ve toplumla bütünleşme iradesinin sergilenmesi.
Bu 4 maddenin özellikle ilk ikisi süratle hayata geçtiğinde, siyasetçisinden güvenlik ve yargı bürokrasisine, medyasından akademik çevrelerine kadar toplumun en geniş yelpazesinde yazılım güncellemesi kaçınılmaz olacak.
Peki, şu anda ne oluyor?
Bu yanda, "pazarlıktı, örgütle müzakereydi" diyerek milletin sinir uçlarına basanların sesi çok çıkıyor.
Diğer yanda, "malûm çağrı PKK'ya ve Türkiye'nin içine yönelik" diyen, terör örgütünün farklı adlar altında faaliyet gösteren versiyonlarını veya Suriye-Irak-Avrupa hattındaki türevlerini kapsam dışında bırakmaya çalışanların aykırı düşünceleri pazarlanıyor.
Yani...
Örgüt feshedilene ve silahlarını teslim edene kadar "siyasi akort" gereği ortaya çıkıyor. Ki bunun en somut işaretini şehit aileleri ve gazilerle iftarda buluşan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler verdi. Bir kez daha hatırlayacak olursak... Erdoğan, "Önümüzdeki fırsatları değerlendirerek, en iyisini ümit edip en kötüsüne hazır olarak 'Terörsüz Türkiye' hedefimizi gerçekleştireceğiz" dedi.
Savunma Bakanı Güler'in yine şehit aileleri ve gazilere yönelik hitabındaki şu cümleler net ve belirleyici özellikteydi:
"27 Şubat 2025'te yayımlanan bildiri ile terör örgütü, silahları bırakma ve örgütü lağvetme ile ilgili bir talimat almıştır. Ateşkes gibi metinde yer almayan hususlar gündeme getirilerek kafa karışıklığı yaratılmamalıdır. Sürecin sabote edilmesine ve uzatılmasına asla müsaade edilmeyecek, temkinli, akılcı bir yaklaşım esas alınacaktır!"
Ve devamı... Terörle mücadeledeki fedakârlık ve canlı tutulan duyarlılık...
"Tarihi bir adım atılacaksa, aldatılmış olanların kazanılması, terörü kendi amaçları doğrultusunda kullananların emellerine son verilmesi durumuna gelinmişse bu, ağır bir bedel karşılığında olmuştur. Bu bedelin asıl yükü şehit ve gazilerimiz ile onların aileleri tarafından yüklenilmiştir. Onlara minnettarlığımız bakidir. Onlar, bugünün güçlü Türkiye'sinin manevi mimarlarıdırlar."
Güçlü Türkiye'nin "manevi mimarları" vurgusunun altını çizmeliyiz. 22 Ekim 2024'teki çağrısından bu yana cesaret verici duruşuyla, DEM'in önde gelen aktörleri ile açık temas kurarak teşvik edici beyanlarını sürdüren MHP lideri Devlet Bahçeli'ye teşekkür etmeliyiz!
***






Ayrıntılar için lütfen tıklayın.