Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NURULLAH GÜR

Enflasyonun seyri

85.51’lik zirve seviyesinden sonra düşüşe geçen enflasyon, toplamda 46 puan eriyerek yüzde 39.59’a geriledi. Düşüşü kalıcı kılmak için atılacak adımlar önemli. Enflasyonla mücadelede para politikasına ve yapısal önlemlere daha fazla ağırlık vermek gerekecek

Enflasyon mayıs ayında düşüşünü sürdürdü. Ekim 2022'deki yüzde 85.51'lik zirve seviyesinden sonra düşüşe geçen enflasyon oranı, toplamda 46 puan eriyerek yüzde 39.59'a geriledi. TÜİK, kamu desteğiyle doğalgazın bir ay ücretsiz verilecek olmasını dikkate alarak, mayıs ayı enflasyon hesaplamasında doğalgaza 'sıfır fiyat' yöntemini uygulayacağını duyurmuştu. Bu uygulama enflasyondaki düşüşün daha belirgin hale gelmesini sağladı. Gıda fiyatlarındaki artış oranının geçen yılın aynı dönemine kıyasla daha düşük gerçekleşmesinin yanı sıra üretim maliyetlerindeki gevşeme de enflasyonu aşağıya çekti.
Aylık bazda TÜFE'deki artış yüzde 0.04 ile sınırlı kalmasına rağmen, çekirdek enflasyon (enerji-gıda- içecekler- tütün ürünleri-altın hariç TÜFE'deki değişim) yüzde 4.25 geldi. Hizmet enflasyonu da aylık bazda yüzde 4'ün üzerinde. Bu iki detay, enflasyon baskısının Merkez Bankası'nın elini rahatlatacak derecede azalmadığını gösteriyor. Kur ve iç talebe duyarlı ürünlerde fiyat artış oranları halen genel ortalamanın üzerinde seyrediyor. Kurda yaşanan artış, bu grupta ilave fiyat artışlarını beraberinde getirebilir. Yılın ikinci yarısını kapsayacak asgari ücret zammı da hizmet enflasyonunun yavaşlamasını geciktirebilir. Doğalgazdaki sıfır fiyat ayarlaması, havaların soğumasıyla enerji tüketiminin artacağı yılın son çeyreğinde bu sefer enflasyonu arttırıcı bir etki oluşturacak.



ENFLASYONLA MÜCADELE YOLLARI
Enflasyondaki düşüşü kalıcı kılmak için öncelikle üç hususa dikkat etmek gerekiyor:
Döviz kurlarının fiyatlar üzerindeki geçişkenlik etkisini kontrol altında tutmak.
Enflasyon beklentilerini titiz bir biçimde yönetmek.
Krediye dayalı yeni bir talep enflasyonu dalgasına izin vermemek.
Bunları gerçekleştirebilmek için uygulanabilecekler arasından akıllara ilk para ve maliye politikaları geliyor. Önümüzdeki 9-12 aylık süreçte maliye politikalarını sıkılaştırmak çok mümkün olmayabilir. Zira deprem felaketinden dolayı zaruri olarak kamu harcamalarının artması gerekiyor. Ayrıca, seçim döneminde memur maaşlarıyla ilgili verilen sözler var. Belki rant ve servet vergisi gibi uygulamalarla vergi gelirleri artırılabilir. Ama mali disiplin için kısa ve orta vadede kamu harcamalarını dizginlemek kolay olmayacak.
Enflasyonla mücadelede para politikasına ve yapısal önlemlere daha fazla ağırlık vermek gerekecek. Para politikasının normalleşmeye ihtiyacı olduğu kesin. Burada dozajı ve hızı iyi ayarlamak lazım. Normalleşme tedrici olmalı. Yani, zamana yayılarak adım adım gerçekleşmeli. İşin yapısal boyutunda ise ABD'dekine benzer bir "Enflasyonla Mücadele Yasası'na" ihtiyacımız var. Bu yasa tarım ve sanayi için kritik öneme sahip ara malların yerli üretiminin desteklenmesi ve yerli ve yeşil enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesine yönelik politikalar üzerine inşa edilebilir.



KÜRESEL BÜYÜME VE GELİŞEN ÜLKELERİN YOLU
Dünya Bankası ve OECD bu hafta küresel ekonomiye dair güncel büyüme tahminlerini paylaştı. OECD küresel ekonominin bu yıl yüzde 2.7 büyüyeceğini tahmin ediyor. Dünya Bankası ise biraz daha temkinli davranarak büyüme beklentisini yüzde 2.1 olarak açıkladı. Büyüme tahminlerinde farklılık olsa da Dünya Bankası ve OECD kısa ve orta vadede gelişen ülkeler için ekonomik ortamın salgın öncesindeki 20 yıllık periyota kıyasla daha zorlu geçeceği görüşünde hemfikir. Buna dair yaptıkları analizlerde ön plana çıkan unsurları şöyle özetleyebiliriz:
Küresel finansal koşullar sıkılaşıyor. Bir başka ifadeyle, faizler yükseliyor ve küresel likidite daralıyor. Bu durum borç çevirmeyi zorlaştırıyor. Özellikle de makro ekonomik göstergeleri görece zayıf ve risk primleri yüksek olan gelişen ülkeler için.
Artan jeopolitik gerilimler ve tedarik zinciri güvenliğine ilişkin endişeler, gelişmiş ülkeleri korumacı politikalara yöneltiyor. Uluslararası ticaret ve doğrudan yabancı yatırımları kısıtlayıcı önlemler yükselişte. Bu da gelişen ülkelerin küresel ticaret ve yatırımlardan elde ettiği kazanımları tehlikeye sokuyor. Tüm bu yaşananların gelişen ülkelerde büyüme rakamlarını aşağıya çektiği doğru. Gelişen ülkeler, büyümede 1990'ların ilk beş yıllık döneminden sonraki en zayıf performansı sergiliyorlar. Ancak, sıkça tekrar ettiğim üzere, küresel ekonomi ciddi bir paradigma değişimi yaşıyor ve böylesi dönemler farklı riskleri ortaya çıkartmasının yanı sıra önemli fırsatlara da gebedir. Gerçek manada yukarıları hedefleyen ülkelerin önümüzdeki 2-3 yılı çok iyi değerlendirmeleri gerekiyor. Yüksek büyümeyi takıntılı hale getirip palyatif çözümler ve hormonlu politikalar uygulamaktansa, paradigma değişiminin boyutlarını iyi tahlil edip bunlara yönelik kapasite geliştirerek bu dönemi değerlendirmek çok daha akıllıca olur. Bunu yapabilen ülkeler, 2020'lerin ikinci yarısına ve 2030'lara damgalarını vurabilirler.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA