Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKUR TEMSİLCİSİ İBRAHİM ALTAY

Evsiz muhabir ve Beyaz Masa

Sabah muhabiri Ahmet Külsoy'un O Gece Biz de Evsizdik haberi güzel bir gazetecilik örneğiydi. Okurlara ve alıntı yapan kimi sitelere 'Türkiye'de hâlâ gazeteciler var' dedirtti.
Külsoy yoğun kar yağışının olduğu 9 ve 10 Ocak günlerinde sokaktaydı. Evsizlerin neler yaşadığını deneyimledi.
Kendisiyle birlikte giden fotoğrafçı arkadaşlarımız önce sadece fotoğraf çekip gözlem yaptılar. Hiçbir müdahale olmayınca İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı Beyaz Masa'yı aradılar. Bu sırada muhabirimiz Taksim meydanındaki tarihi tramvay durağına uzanıp bekledi.
Habere göre ilk gün üç buçuk saat boyunca kendisini kurtarmaya gelen olmadı. İkinci gün belediye ekipleri çağrıyı aldıktan 20 dakika sonra geldiler ve Külsoy'u Zeytinburnu Spor Salonu'na götürdüler. Kalacak yer ve yemek verdiler.
Muhabirimiz evsizlik izlenimlerini haber yaparak aktardı. Ben de okurların tebrik ve teşekkürlerini kendisine ilettim.

***
Beyaz Masa yetkilileri haberle alakalı bir açıklama gönderdi. İlk kısmında Beyaz Masa, AKOM ve Zabıta ekiplerinin özverili çalışmalarından söz etmişler.
Kar yağışı döneminde acil duruma geçilmiş. 6 gün boyunca günde ortalama 40 bin çağrı alınmış. Sokakta kalanlara öncelik verilmiş. 400 çağrı merkezi personeli, 29 iletişim noktası ve 10 yerinde çözüm aracı 24 saat esasına bağlı olarak çalışmış. Personelin yarısı en az üç saat mesai yapmış, diğer yarısı adeta koordinasyon merkezinde yaşamış. Yüzlerce evsiz sokaktan alınarak barınağa yerleştirilmiş.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin kurtarma çalışmaları elbette takdiri hak ediyor. Zaten muhabirimiz de dengeli bir haber yazmış, haberini yazarken bu çabayı es geçmemiş, araştırma yapmış, elde ettiği verileri paylaşmış.
Külsoy'un haberine göre sadece o gün 87 kişi sokaktan kurtarılmış. Karlı günlerde 921 kişi korumaya alınmış.
***
Peki ama neden o ilk gün muhabirimizi kurtarmaya kimse gelmemiş?
Beyaz Masa yetkilileri 'çağrının havada kaldığı' görüşüne katılmıyor. Zabıta ekiplerinin anında bilgilendirildiğini, yoğunluk nedeniyle gecikerek de olsa (çağrıdan 2-2.5 saat sonra) bölgeye ulaştıklarını ama muhabirimizi tramvay durağında bulamadıklarını iddia ediyorlar.
Açıklamanın ilgili kısmı şöyle:
"09.01.2017 tarihinde toplam 229 sokakta kalan başvurusu gelmiştir. Taksim bölgesinden gelen üç başvuru olmuştur. Çağrı merkezimize Taksim bölgesinden sarı yağmurluklu sokakta kalan vatandaşımızın alınmasıyla ilgili saat 13.51'de çağrı gelmiş olup (haberde 13.30 sularında deniyor), detayında vatandaşın Taksim meydanında bulunan nostaljik tramvay durağında olduğu belirtilmiştir. Başvuru Zabıta ekiplerine oluşturulduğu anda iletilmiştir. Zabıtadan alınan bilgi doğrultusunda yoğunluktan kaynaklı olarak ilgili bölgeye 16.00- 16.30 arasında gidildiği ancak vatandaşın bulunamadığı tarafımıza bildirilmiştir. Bu süreçte ihbar durumunda vatandaşın yerinden ayrılmamış olması büyük önem arz etmektedir."
***
Bu açıklama üzerine muhabirimizle ve yanında bulunan üç kişilik ekiple tekrar konuştum. Çelişkili bir durum ortaya çıktı.
Şöyle ki: Muhabirimiz ve yanındaki üç gazeteci arkadaşımız, zabıta ekiplerinin iddiasının aksine 16.40'a kadar Külsoy'un tramvay durağında, kendilerinin civarda olduklarını ayrı ayrı ifade ediyorlar.
Buna ek olarak duraktan ayrılırken, 'evsiz şahsın çok üşüdüğünü, civardaki bir kafede çay ısmarlayacaklarını, gelen ekibin kendilerini arayarak Külsoy'u teslim alabileceğini' belirterek bir arkadaşlarının numarasını bırakıyorlar. Arayan olmuyor.
Oysa Belediye'nin açıklamasında şöyle bir ibare var: "Sokakta kalan vatandaşın bizzat kendisi aradığı durumlarda ise zabıta gidip bulamadığı takdirde vatandaş aranarak nerede olduğu soruluyor ve belirttiği yerden alınarak tesise yerleştirilmesi sağlanıyor."
İhbarı yapan kişinin numarasının paylaşılmamasını ve aranmamasını anlıyorum fakat kanaatimce 'evsiz vatandaş benim yanımda' diyerek numarasını bırakan kişi için de yukarıdaki prosedür uygulanmalıydı.
***

Beyaz Masa'dan gelen bir açıklama da kurtarılan kişinin fotoğraflarının çekilmesi ile alakalı. Bu uygulamanın hesap verilebilirlik bağlamında yapıldığını, koordinasyon ve kayıt amacıyla diğer birimlerle paylaşıldığını, üçüncü kişilere gönderilmesinin ve başka bir amaç için kullanılmasının söz konusu olmadığını belirtiyorlar.
Muhabirimiz zaten haberinde bunu bir tespit olarak paylaşmış, yorum yapmamış.
Sonuç olarak: Cevap hakkına saygı ilkesi gereği bu açıklamaları gecikmeden yayımlamak istedim. Fakat müddei iddiasını ispatla yükümlüdür.
Bu çerçevede yukarıda gündeme getirdiğim iki konuyla ilgili araştırmayı birlikte sürdüreceğimizi, karanlıkta kalan noktaları aydınlatacağımızı, kayıtları inceleyerek bir iletişim ve koordinasyon sorunu ya da ihmal varsa ortaya çıkarıp okurlarımızı bilgilendireceğimizi umuyorum.

***


Yeme, içme, yazma işleri

Kimler yemek yazarı ya da restoran eleştirmeni olabilir? Bu işi yapan gazetecilerin uyması gereken ahlaki kurallar nelerdir?
Birinci sorunun yanıtı gazete yöneticilerinde... Eminim; bazı standartlara ve kriterlere sahiptirler.
İkinci sorunun yanıtı ise şöyle: Her türlü çıkar çatışmasından; tarafsızlığa halel getirebilecek, saygınlığı zedeleyebilecek her türlü durumdan ve ortamdan uzak durmak.
Fazla soyut geldiyse açıklayayım:
Restoran sahibi, ortağı ya da işletmecisi olan kişilerin aynı zamanda mekân eleştirmeni ya da yeme-içme yazarı olması ahlaki değildir.
Aktif şekilde şeflik yapmaya devam eden kişiler restoran eleştirmeni yapılmamalıdır.
Bir mekânın ya da yeme-içme sektöründe faaliyet gösteren şirketlerin açık ya da gizli PR faaliyetlerini yürüten kişilere bu konularda yazı yazdırılmamalıdır.
Yok efendim, bu kişiler de objektif davranabilirmiş, duygularını işe karıştırmamayı başarabilirmiş gibi savunmaları bir kalemde geçelim. Profesyonellik bu değildir.
Gazetecinin öncelikli ve kimi durumlarda tek işi gazeteciliktir, öyle olmalıdır.

***

Olayın uzmanlık boyutunu bir kenara bıraksak bile... Bütün gazetelerdeki yeme- içme- mekân yazarlarının alanlarındaki en uzman isimler olduğunu varsaysak bile...
Restoran eleştirmenleri kesinlikle bedavacılık, avantacılık gibi yöntemlere tevessül etmemelidir. Yedikleri bütün yemeklerin parasını kendileri ya da kurumları ödemelidir.
Bu değerli meslektaşlarımız mekân sahiplerinden kesinlikle hediye kabul etmemeli, reklam amaçlı davetlere katılmamalı, konumlarını kullanarak organizasyon, rezervasyon vs. gibi konularda kesinlikle ayrıcalık elde etmemelidir.
Restoran eleştirmenleri haksız rekabete yol açmamaya özen göstermelidir. Piyasadaki bütün mekân ve işletmelere eşit mesafede durmalı, araştırmasını iyi yapmalı, karşılaştırırken adil olmalıdır.
Mekân yazarları, mekân sahipleri ile ahbap- çavuş ilişkileri kurmamalı, hatır gönül yazıları yazmamalıdır. Eş- dost restoranlarını parlatıp, tanımadıkları, bilmedikleri mekânları görmezden gelmemelidir.
Liste uzayıp gidebilir. Fakat sanırım ana fikri anladınız: Reklam ve eleştiri aynı şey değildir. Eleştiri her şeyden önce bir ahlak meselesidir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA