Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MAHMUT ÖVÜR

Barışı mı savaşı mı besliyoruz?

Diyarbakır'ı gezerken şu gerçeği çok net biçimde görüyorsunuz. Toplum, ikiye ayrılmış durumda; barışa umutla bakanlar ve kaygıyla yaklaşanlar.
Eski kuşak barış umuduyla her adıma sıcak yaklaşırken, yeni kuşak "güvensizlik" içinde olup bitenleri kaygıyla izliyor.
Bir Diyarbakırlı bu ikili duruma dikkat çekerek şöyle diyor:
"Şu sokaklara bir bakın inanılmaz bir gençlik geliyor. Gelecek güvencesi olmayan, yıllardır savaşın, şiddetin içinde büyüyen bir gençlik. Bizim nesil bile onlarla ortak bir dil bulmakta zorlanıyor. Aynı şey Türk gençleri için de geçerli..."
Gerçekten de şiddetle sorunların üstüne gidenlerle, onları silahla durdurmak isteyenlerin acımasız savaşı, birbirini anlamayan, hatta tanımayan yeni nesiller yarattı.
Belki de bu yüzden barışa her zamankinden daha çok ihtiyaç var.
Bu tespit, DTP'nin Diyarbakır İl Başkanı genç politikacı Fırat Anlı'nın, Cengiz Çandar'a söylediklerini hatırlattı: Anlı şöyle diyordu:
"Biz son kuşağız. Bizden sonra gelenler duygusal kopuş içinde... Diyalog kurabilecek, konuşabilecek ve sorunun çözümünü sağlayabilecek son kuşak biziz..."
Sokakta da bu tespitin izlerini görmek mümkün... Küresel çağı yakından izleseler bile o gençlerle ortak siyasi dili yakalamak ve konuşacak zemin bulmak bir hayli zor. Zor çünkü onlar, çocukluklarını şiddet ve silahla iç içe geçirdi ve ister istemez daha sert ve agresif oldu...
Bu kaygıları ilettiğimiz Eski Diyarbakır Baro Başkanı Sezgin Tanrıkulu genel bir beklentiyi dile getiriyor:
"Şu ana kadar 45 gün geçti. Somut bir adım yok. Oysa yasa falan değiştirmeden yapılacak çok şey var. Basit adımlar atılsa, sözünü ettiğiniz gençler arasında bile umut yaratır."
Diyarbakır'da bu zemini ve kuşakları arası mesafeyi görünce Dr. Mustafa Merter'in "Dokuz Yüz Katlı İnsan" kitabındaki bir anekdotu hatırladım.

Kızılderili'den hayat dersi

Cherokee kabilesinin yaşlılarından biri hayat, aşk ve evlilik üzerine konuşurken şunları söylüyor:
"İçimizde iki kurt var ve bunların arasında da korkunç bir savaş.
Kurtlardan biri; korkuyu, öfkeyi, kıskançlığı, pişmanlığı, açgözlülüğü, kibiri, kendine acımayı, küskünlüğü, aşağılık duygusunu, yalanları, üstünlük taslamayı ve benciliği temsil ediyor.
Diğeri ise; huzuru, sevgiyi, umudu, paylaşmayı, cömertliği, dinginliği, alçak gönüllülüğü, nezaketi, yardımseverliliği, dostluğu, anlayışı, merhameti ve inancı temsil ediyor."
Gençlerden biri "Hangi kurt kazanacak?" diye soruyor ve yaşlı adam kısaca cevap veriyor:
"Beslediğiniz."
Bizim de neyi beslediğimizi artık düşünmemiz gerekiyor. Barışı mı savaşı mı, sevgiyi mi nefreti mi?
Coğrafyamızın kaderi de buna bağlı... Demokratik açılım süreci barış tercihinin ilk işareti. Arkası da gelecek...

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA