Türkiye'nin en iyi haber sitesi
FERHAT ÜNLÜ

Selahattin Demirtaş'ın pusulasız koşusu

"1990'lı yıllarda Diyarbakır'da babamın fırınına gitmek üzere evden çıktım. Sokaklarda göstericilerle polisler arasında arbede yaşanıyordu. Gaz bombalarından kaçmak için koşmaya başladım. Siyasete o gün girdim. O gün bugündür koşuyorum." HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, özel bir sohbette kendisine yöneltilen "Siyasete nasıl girdiniz?" sorusuna böyle yanıt vermiş.
Bu kısa anlatıda altı çizilmesi gereken iki önemli ayrıntı var. Ayrıntılardan biri tanıdık: Fırına gitmek üzere evden çıkıp polisle karşı karşıya gelme söylemi. Gezi Parkı eylemleri sırasında başına gaz kapsülü isabet ettiği için hayatını kaybeden Berkin Elvan'ın da ekmek almak üzere evden çıktığı söylenmişti. Ancak Demirtaş bu olayı, üç yıl önce, henüz Gezi Parkı eylemlerinin başlamadığı bir dönemde anlatmış. Anlatıdaki bir diğer önemli nokta Demirtaş'ın "O gün bugündür koşuyorum" demesi. Evet, Demirtaş'ın, detaylarını bu yazıda okuyacağınız üzere siyaset macerasında bir yerlere koştuğu kesin. Ancak nereye koştuğu belli değil. Kendisinin de nereye koştuğunu bilmediğini, hele de PKK'nın terör eylemlerine yeniden başlamasıyla pusulasını iyiden iyiye şaşırdığını söyleyebiliriz.
Eş genel başkanı olduğu -biz eş başkanlığı bir kenara bırakıp lideri diyelim- partiye oy veren varoş seçmeni ile yalı seçmeni, Türk sosyalistleri ile dindar Kürt seçmeni, ABD ile Ankara, Kandil ile Barzani yönetimi arasında bir sarkaç gibi, ama düzensizce salınan bir siyasi öyküsü var Demirtaş'ın. Ve salınım, birbirine sosyo-politik açıdan tamamen zıt uçlar arasında olduğu için de yıpratıcı bir öykü bu…
PYD'nin Kobani savunmasından sonra İran ile tamamen paralelleşen Suriye politikası, PJAK -üstelik İran'da Çözüm Süreci türevi bir süreç olmamasına rağmen- yıllardır uykuda iken PKK'nın Türkiye'ye karşı terör eylemlerini yeniden başlatması bu karmaşık denkleme Tahran faktörünü de eklememizi zorunlu kılıyor. İran, bu yüzden kendi çizgisinde değil, Ankara çizgisinde hareket eden Mesut Barzani'nin gücünü kırmaya çalışıyor. Barzani yönetimi ise PKK'nın Türkiye ve Kürt halkı karşıtı eylemlere yeniden başlamasından fevkalade rahatsız. Öyle rahatsız ki, PKK çatışmayı tırmandırmayı sürdürürse "Kürdün Kürde kurşun sıkmasına izin vermeyeceğini" açıklamış Barzani bile örgütle çatışmaya başlayabilir. Neçirvan Barzani, birkaç gün önceki bir görüşmede PKK temsilcilerine kendilerine güvenmediklerini iletmiş.

İNGİLİZ USULÜ İRONİ
Üç Boyutlu Portre'nin bu haftaki konuğu Selahattin Demirtaş, 10 Nisan 1973 doğumlu. Elazığ Palulu bir Zaza. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun olduktan sonra bir süre serbest avukatlık yaptı, sonra İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi'nin yöneticiliğini yürüttü. Uluslararası Af Örgütü Diyarbakır Şubesi ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nın kurucuları arasında yer aldı. 2007'de ağabeyi Nurettin Demirtaş'ın tavassutuyla Demokratik Toplum Partisi'nde (DTP) Grup Başkanvekili oldu. Ardından DTP'nin kapatılması sürecinde yeni kurulan BDP'ye (Barış ve Demokrasi Partisi) geçti. Partinin 1 Şubat 2010'da yapılan olağanüstü kongresinde Genel Başkan seçildi. BDP'nin, Halkların Demokratik Partisi'ne (HDP) katılmasıyla Figen Yüksekdağ ile birlikte HDP Eş Başkanı oldu. 7 Haziran seçimlerinde HDP'den İstanbul Milletvekili seçildi. 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de 9,76 oy almıştı. Ancak aldığı oyları bir türlü Kandil'e karşı durabileceği siyasi güce tahvil edemedi. Bir başka deyişle Demirtaş, partisini, dayandığı siyasal şiddet zemininden bir türlü ayrıştıramadı. Bunun yarattığı olumsuzluğu politikada ironiyi yoğun biçimde kullanarak aşmaya çalışıyor. "Ben çaldığımı söylüyorum, sen çaldığını söyleyebiliyor musun" gibi espriler bu çabanın ürünü. İroni -Winston Churchill en bilinen örnek- İngiliz siyasetinde sık kullanılan bir enstrümandır. Demirtaş'ın İngiliz siyasetinden başka esinlenmeleri olup olmadığı bilinmez ama sıklıkla ironiye başvurması, siyasette kılavuzlarından birinin İngilizler olduğunu gösteriyor.
Abdullah Öcalan'a atfedilen "Ben bu toprakların çocuğuyum, Selahattin ise uluslararası bir projedir" sözü ise elbette bunun ötesinde anlamlar içeriyor. Öcalan'ın uluslararası proje söyleminin anlamını Demirtaş'ın Eylül 2014'te Amerika Birleşik Devletleri'ne (ABD) yaptığı kritik ziyarette aramak gerekiyor. Ki bu ziyaretin perde arkasına ilişkin bilgileri 14 Haziran 2015'te bu köşede 'Gizli servislerin politik gözlüğü' başlıklı yazıda okudunuz. Demirtaş'ın katıldığı 'Ortadoğu'da Yeni Kürt Realitesi' konulu konferansın konuşmacısı CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu idi. Wikileaks belgelerine göre CIA'in yan kuruluşu, açık istihbarat yapılanması Stratfor'un TR 705 kodu ile numaralandırdığı Tanrıkulu…

AĞABEYİ SAYESİNDE PARLADI
Selahattin Demirtaş'ın siyasi öyküsünde terör örgütü PKK'nın önemli isimlerinden ağabeyi Nurettin Demirtaş'ın belirleyici etkisi var. Selahattin Demirtaş'ın, kendisinden bir yaş büyük ağabeyi Nurettin Demirtaş PKK'nın İzmir şehir sorumlusu olduğu için on bir yıl altı ay hapis yattı. Nurettin Demirtaş İzmir'de hapisteyken Selahattin Demirtaş ağabeyini sık sık ziyarete gidiyordu. Edindiğim bilgilere göre Selahattin Demirtaş'ın o dönemde sık ziyaret ettiği bir başka isim Bursa'da cezaevinde yatmakta olan PKK'nın eski Avrupa sorumlusu (Şimdi Kandil'de) Sabri Ok idi. Avukat kimliği ile cezaevleri arasında mekik dokuyan Selahattin Demirtaş'ın PKK yönetimi nezdinde yıldızı o dönemde parladı. Nurettin Demirtaş, 2004 yılında cezaevinden çıktıktan sonra DTP'ye girdi ve 2007'de DTP'nin Genel Başkanı oldu. O dönemde askerlikten muaf olmak için sahte rapor hazırladığı iddiasıyla tutuklandı, bir yıl hapis cezasına çarptırıldı. Tahliye edildikten sonra da askerliğini yaptı. Demirtaş'ın kendisi de 2006 yılında kısa dönem askerlik yaptı. Ağabey Demirtaş ise şimdi Kandil'de PKK'ya 'askerlik' yapıyor.
Demirtaş'ın yıldızının parlamasından hemen önce Kürt siyasetinde en etkili isimlerden biri Ahmet Türk'tü. Türk'ün haddinden fazla güçlenmesini istemeyen Kandil, onu yavaş yavaş pasifize etti. Bu yapılırken Ahmet Türk'ün, 1997 yılında Çözüm Süreci'nin atası sayılabilecek müzakere süreçleri kapsamında MİT İstanbul Bölge Başkanlığı ile görüştüğü için Milli İstihbarat Teşkilatı'yla bağlantılı olduğu yönündeki söylentiler de kullanıldı.
Selahattin Demirtaş, şimdi HDP'ye hâkim görünüyor ama Kandil üzerinde pek etkisi yok. Apar topar gittiği Brüksel'de PKK'ya "Silahları bırak ve Türkiye dışına çık" çağrısı yapar ve bu çağrı Kandil'de karşılık bulursa Demirtaş siyaseten güçlenebilir ancak bu fazla iyimser bir beklenti.
HDP seçmenlerinin bir kısmı Demirtaş'ın Kandil'e karşı güçlendirilmesi gerektiğini savunuyor. Ancak 6-8 Ekim olaylarındaki kışkırtıcı rolü ve 7 Haziran sonrasındaki performansı göz önüne alındığında Demirtaş'tan Kandil'e rağmen politika geliştirmeyi beklemek mümkün değil. Demirtaş, aksine Kandil'in uluslararası güçlerle birlikte uygulamaya çalıştığı Öcalan'ın pasifize edilmesi stratejisinin bir parçası gibi duruyor. Üstelik Demirtaş'ı siyasete sokan, partide yükselten kişi olan ağabeyi şu an Kandil'de. Bu yüzden Demirtaş, "PKK bizi temsil etmiyor, örgütün terör eylemlerini kabul etmiyoruz" demiyor, diyemiyor. Hal böyleyken Selahattin Demirtaş'tan bir Gerry Adams performansı beklemek safdillik olur.
PKK'nın Çözüm Süreci'ni bitirme pahasına yeniden terör eylemlerine başlamasıyla HDP için iyimser ihtimaller iyiden iyiye azaldı. Yeni süreç, Demirtaş'ı varoş evleri-yalılar, sosyalistler-dindarlar, Washington-Ankara, Kandil-Barzani yönetimi arasında iyice sıkıştıracak. Ve zaten bir süredir Tarantino'nun 1997 yapımı kült filmindeki Jackie Brown gibi aynı anda ikiden fazla yere çalışarak 'double oynama'nın bile sınırlarını aşan Demirtaş'ı bundan sonra daha zor günler bekliyor. Jackie Brown, biraz da talihinin yardımıyla işin içinden sıyrılmayı becermişti. Bakalım Demirtaş'ın koşusu nerede son bulacak.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA