Sinema öldü, yaşasın dijital ortam
DİJİTAL ÇAĞIN GÖRSELLİĞİ FARKLI
Artık bu dönemin sonuna geldik. Bugün görsellik çağında değiliz. Dijital çağdayız. Dijital dönemin görselliği yukarıdaki görsellikten fersah fersah farklıdır. Twitter, youtube, klipler, bloglar döneminde görsellik çağının çizgisel, sistem(at)ik görüntüsünden söz edilmez, daha fazla. Bu oluşum 1970'lerde Nam June Paik'in ortaya koyduğu video yapıtlarıyla başladı. Her şeye rağmen o da kontrollü bir görüntü üretme tekniğiydi. Zamanla aşıldı. Şimdi cep telefonlarıyla dahi kaydedilen yeni görüntülere ulaşıldı. Bütün mesele onların paylaşılmasıdır. Onların belli bir yüzeyi kaplamasıdır. Bugün görüntünün sürekliliğinden ve kendi kendisini üretmesinden daha fazla söz açamayız ve bu dönem görselliğinin en önemli realitesi bugün şu dile getirdiğim şeydir. Elimizdeki dijital görüntü kesiklidir (discreete), ne başı vardır ne sonu. Üretilmemiştir. Çoğu zaman 'kaydedilmiştir'. Anlıktır. Gerçekle iç içedir. Bu araçları kullanmak suretiyle sağlanan sistemli/üretilmiş görüntülerde dahi bu boyut egemendir. Kaldı ki, mekanik ortamın getirdiği görüntü üretme teknikleri, onların kullanımı, işin daha ileri bir yanını meydana getiriyor. Gene de hepsinden önemlisi şu: Görsellik çağı, sadece sinemaya dayanmıyordu. Resim en az onun kadar önemliydi. Ve resim durağan bir şeydir, durağan bir yüzeydir. Kendisini olduğu gibi tutar, zaman içinde. Değişmez. Sinemanın 'hareketliliği' (Amerikalıların 'movie'/hareketli dediği şey) bu gerçeği ortadan kaldırmaz. Bir filmde karelerin değişmesi, 'büyük resmin' devamlılığını etkilemez. Kareler, tersine, o devamlılığı sağlamak için değişir. Daha fazla sürdürülemeyecek olan budur. Girin internete. Şu anda milyonlarca, milyonlarca insan birbiriyle görüntü değiştiriyor. Skype'tan kamera eşliğinde konuşmak bile başlı başına bir olaydır bu çerçevede. Siz kendinizi ve/ya karşınızdakini görselleştiriyorsunuz, bir görüntüye dönüştürüyorsunuz. Siz ve/ya karşınızdaki tıpkı bir film oyuncusu niteliği kazanıyor. Sinema artık sizsiniz. Daha önce çok farklı maksatlarla edilen 'resim öldü' iddiası gelip, buraya dayandı. Sadece resim değil, sinema da eski bir dönemin teknolojik/ideolojik üretimi olarak kalacak ve hatırlanacak. Meraklıları bundan sonra da olacak, ama yetenek birikimi artık oraya kaymayacak. Çünkü resim ve sinema, dijital görüntüyle aşıldı. Bu, teknolojinin doğurduğu, ürettiği bir sonuç. Sinema çıktığında da aynı durum resim için geçerliydi. Sanat hiçbir dönemde teknolojiye yabancı kalmadı, teknoloji her dönemde sanatın yapısını, mekaniğini, hatta özünü değiştirdi, ona yeni ifade olanakları ekledi. Bu defa aynı şey sinema için geçerli. Olabilir, ABD'de ve şu ülkede daha fazla insan sinemaya gidebilir. Ama her şeyin 'dicitalize' olduğu bir dönemde, bize henüz erişmese de internet ortamının şakır şakır film indirmeye, film kiralamaya izin verdiği bir dönemde, insanların paylaşım sitelerinde her şeyi cayır cayır değiş tokuş ettiği bir düzende, kim kalkar da sinemaya gider. Daha da ötesi, kim bundan böyle anlık görüntülerin dünyayı tuttuğu, dikkat sürelerinin şunca azaldığı bir çağda kim sinemaya gider, kim film izler? Bir 'sinefil' olarak, bana çok acı geliyor ama, gerçek bu!
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.