İki hayalet kadın
Thatcher'ın filmde yansıtılan gücü, erkekleri alt etmesinden kaynaklanıyordu. Onlarla boğuşuyor, didişiyor, kendi dediğini kabul ettiriyordu. Güzel, tam da böyle olması gerekir, ama ortada onun kadınlığına dönük, bütün bunları bir 'erkek gibi' yaparken kadınlığından gelen olumlu ve farklı bir özelliği
Öte yandan MM, bekleneceği gibi, bir ikonaya dönüşmesine yol açan en büyük özelliğiyle veriliyordu: Çocuk kadın. Her zaman kendine dönük, oyun oynamayı seven, depresyonun pençesinde, uyuşturucuya tutsak, yanında kendisine kim olduğunu hatırlatan o kadın olmaksızın, bir şey yapamayan zavallı 'küçük, cici kız'. Sahnesini oluşturduğu, 'oynadığı' zaman, insanlar ona hayran oluyor, bir 'ışığı' var, neden, çünkü tam o anda çocuklaşıyor, hafifliyor. Erkeklerin hayran olması için yaratılmış bir hayalet kadın aslında MM; çünkü, öyle bir kadın yok, onu sinema dünyası alladı, pulladı, yarattı ve bize armağan etti.
Her iki filmin de mükemmel yazılmış senaryolarına rağmen, ne MT oydu ne de MM... Biz onlara şimdi uzaktan ve ne yazık ki, kabul ettiğimiz kimliklerinin içinden bakıyoruz. Onları kendilerine ait şahsiyetlerle kavramıyoruz. Kabul, her film, her roman bir yorumdur ve o düzeylerde özneler romancının, senaristin, yönetmenin biçimlendirdiği birer kişiliğe dönüşür. Ama gerçeğin gene de daha farklı bir yerde olduğu, durduğu aklıselimin kabul ettiği bir gerçek. Ne MT'nin ne de MM'nin kim olduğu beni ilgilendiriyor. Ben onlara ait olan değil, çok büyük bir ihtimalle olmayan kişiliklerinin, kimliklerinin üstünde duruyorum, onu arıyorum. Çünkü 'bu' kadınlık algılarının ikisinin de yanlış olduğu kanısındayım. Nedenini belirttim: Kadınlığı bir sosyoloji olarak değil, ikonik, kartpostal bir 'imaj' olarak veriyorlar. Bu bakımdan da MT'nin MM'den hiçbir farkı yok. İki ayrı zaman ama birbirine çok benzeyen iki karakter. Bu benzerlik onlardan değil dışarıdan onlara bakan gözden kaynaklanıyor. Acaba post-Viagra döneminde yaşayışımızın, feminizmin ona bağlı olarak ortadan kalkmasının, feminist teorinin git gide zayıflamasının ve toplumsal kurama 1990'lardaki gibi katkıda bulunacak yeni düşüncelerin üretilmemesi bu durumun nedeni olabilir mi? Çok büyük ölçüde öyle. O zaman, "Erkeklik geldi, feminizm öldü," demek zorunda kalıyorum ki, bu da hazinden daha hazin bir durum. İşin ilginç yanı bu sürecin başlamasına yol açan biraz oydu, MT idi. Buyurun, seyredin...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.