Kötü kokulu sevgili
KELLESİ SULTAN MEHMET'E GÖNDERİLDİ
Gelgelelim bu hayali Drakula tiplemesinin ardında gerçekten yaşamış biri var ve özellikle Osmanlılar bu korkunç adamdan çok çekmiş. Bu insan kılıklı canavarın adı III. Vlad; tarihlerimizde ona 'Kazıklı Voyvoda' deniyor, 1431-1477 yılları arasında yaşamış. Eflak beyliğinin voyvodası Prens Vlad, kendisi için tehlikeli gördüğü kişilere, özellikle Avrupa'ya yayılmaya başlayan Osmanlılara karşı akla hayale gelmedik işkence ve idam yöntemleri geliştirmiş. Vlad daha hayattayken, lakabı 'tapes' yani 'kazıklı' imiş. Sivri kazığa oturttuğu kurbanların iç organları yavaş yavaş parçalanıyor, zavallılar günlerce inanılmaz acılar çekiyor, ölüm onlar için bir kurtuluş oluyormuş. Özetle, Kazıklı Voyvoda bir İngiliz centilmeni değildi. Onun vampirliğine ilişkin inanış ise kurbanlarının kanlarını fıçılarda toplatmasından kaynaklanıyor olabilir. Kazıklı sonunda hak ettiğini buldu. 1476'de Osmanlı orduları tarafından esir alındı, kellesi kesilip Fatih Sultan Mehmet'e gönderildi. Roman kahramanı Kont Drakula tiplemesinde, Balkanlar'daki vampir efsanelerinden de yararlanılmıştı. Bunların hepsinde sarımsak önemli rol oynamaktaydı. Bu kan emici yaratıkları ancak sarımsak durdurabiliyordu. 18. yüzyıl başlarında ölen bir kişi, vampire dönüşmesin diye balık ağlarına sarılır, zincire vurulur, topuk ve diz bağları kesilir ve tabutuna bol miktarda sarımsak bırakılırdı. Ölünün makatına her ihtimale karşı bir diş sarımsak tıkadığı bile kayıtlara geçmişti. Bütün önlemlere rağmen mezarı vampir olarak terk etmeyi başaranlara karşı evlerin kapı ve pencerelerine sistemli biçimde sarımsak sürmek önerilmekteydi. Efsaneler vampirlerle sarımsağın arasındaki bağlantıyı açıklayamıyor. Buna karşılık tıp dünyasının nispeten akla yakın bir teorisi var. Bu da 'Porfiri' denilen bir kan hastalığı. Bu tür hastaların vampirlere özgü soluk, kanı çekilmiş gibi görünen tenleri var ve ışığa karşı da hassaslar. Dolayısıyla hava karardıktan sonra ortalıkta dolaşabiliyorlar. Ağızlarında yaralar çıkması ve dişlerindeki kanamalar da 'vampir' yakıştırmasına uygun düştüğü gibi, kokulara karşı hassa olmaları da sarımsağın vampirleri ürkütüp kaçırttığı söylentisini mantıklı kılıyor. Ancak uzmanların önemli bölümü bu teoriye karşı çıkıyor. Zira bu hastalık böyle bir efsanenin doğmasına yol açamayacak kadar ender. Bir başka teori de 18. yüzyılın ilk 20 yılında Balkanlar'ı kasıp kavuran kuduz salgını. İnsanlara saldırıp ısıran kuduz hastalarının vampir sayılmış olmaları mümkün. Üstelik kuduz hastaları başta sarımsağınki olmak üzere kokulara büyük tepki gösteriyor.
Tansiyon ve kan şekerini düşürüyor
Sarımsak her dönemde her türlü kötülüğe karşı çare sayılmış, cadılardan, hırsızlardan, kötü ruhlardan korunmak için kullanılmış. Kuşkusuz bunların ardında, sarımsağın zarar gördüğü ya da haşarat saldırısına uğradığında bakteri öldürücü etkisi olan kötü kokulu 'alisin' maddesini salgılaması yatıyor. İnsanlar herhalde bu kadar pis kokan bir şeyin kötülerle mücadelede yararlı olabileceğini düşünmüşler. Bunların çoğu batıl inançlar. Ama sarımsağın eklem romatizmasına iyi geldiği, kan şekerini ve tansiyonu düşürebildiği, bakteri öldürücü, bazı kanser türlerinde koruyucu etkisinin bulunduğu biliniyor.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.