Statükocular hiçbir şey değişmesin diyen adamlardır, kadınlardır. Her şey, iyi-kötü öyle kalsın, taşlar yerinden oynamasın. Başımıza iş almayalım, derler. Çoğu insan içten içe hak verir ama buna. Hele çoluk çocuğa karışmışsa. Üstüne bir de taksitleri varsa...
Statükocular baygınlığa oynar. Televizyonun karşısında kanepede sızaki kalmamızı isterler. Zaten sistemi onların dahil olduğu bir kuvvet yönetmektedir. Ölümlüler yerini bilsin, tanrılarına hürmette kusur etmesin isterler. Herkes işine baksın derler.
Beyazlar böyledir. Kutuplaşma da öyle. 28 Şubat denen kadın mezalimi ve tüm darbeler de...
Çok tanrıları vardır statükocuların. Biri bir balo şapkası olabilir, diğeri altından buzağı! Enteresan bir Babil'dir sanki bu. Her güzel düşünce bilinir ama her fikir, çıngar kıyamet bir sitcom'a indirgenir. Kimse kimsenin dilini bilmez. Ondandır TV'lerde tarzanca el kol hareketleriyle konuşulur. Statüko budur...
***
Değişimciler ise başka bir gezegende yaşarlar. İdris Küçükömer en dobra lafı zaten etmiştir: Türk solu statükocudur, Müslümanlar ise...***
Fikir âleminde olduğu gibi edebiyat gezegeninde de statüko ve yenilenme çatışır. Kanon denen odur. İkili üçlü güç odakları vardır. Beyaz entelijansiya tahtta kurulur. Karakafalar henüz tazedirler bu ortamlarda. Tanzimat dili denen kapalı kutu bir tarafta; English laf kalabalığı öteki plazalarda...***
Öte yandan içimizde ballı bir ses de ikamet eder. Fısıldar, duyarız. Vakti zamanı gelir vicdanımız sızlar. Yaptığımız bir şeyi beğenmeyiz, kendimizi değiştirmek, daha mâkul biri olmak isteriz. Özeleştirinin sularında yıkanır, insan gibi 'İnsan' olmaya çalışırız. Bütünlenmiş bir güzelliği sezer, oraya doğru yöneliriz. Yardımlaşmanın ve şefkatin emanetini muhtaç olana teslim edenler, ilimde yükselip yoksulu kollayanlar onlardır....***
Sonra gün gelir değişimcilerin dediği olur, yeni bir statüko kurulur. Eğer o statüko kapsayıcıysa 600 yıl sürer, 800 yıl sürer. Yok eğer ayrıştırıcıysa bir iki yüzyılda tepetaklak gider.