CEM SANCAR CEM SANCAR
19 Ocak 2025, Pazar

Kültürel despotlar

Artık şununla yüzleşsek iyi olur: Kültür, kapitalist bir işletmedir. Tekelci mi serbest rekabetçi mi olacağı ise bize kalmış bir şey...

***

Kültür endüstrisi vaat ettiği şeylerle tüketicisini mütemadiyen aldatır, kandırır. Daha çok daha çok mal mülk edinmeye, abartı hayatlara arzu istek uyandıran ve sözü geçen arzu isteği asla sonuca varmayacak şekilde kışkırtan bu ebedi illüzyon; ekranlardan üstümüze sıçrayan yalılar, konaklar, yasak aşklar, latan din karşıtı göndermeler veya enerjisi olmayan yüzeysel dini söylemler, lüks ve şehvet tapınıcılığı, kültür endüstrisinin kitleleri aldatma aracının aparatlarıdır.

Bu endüstrinin ürünlerinin tümü, seyirciden (veya okurdan) hayâl gücünü, arındırıcı insan hikayelerini, ilham alıcı düşünme melekesini esirgeyecek... Hatta bunu engelleyecek şekilde tasarlanmıştır. Bu "köşe yastığı" tarzındaki pasif tüketim biçimi, yayıncılar yapımcılar menajerler sahte ödüller ve reklam verenler tarafından önerilen bir sünepeliktir...

***

Kültür-sanat "endüstri" olunca ne olur? Gelin önce endüstri kelimesine bakalım: Endüstri, ham maddelerin işlenerek tüketim mallarına dönüştürülmesi ve büyük ölçekli üretim faaliyetleri...
Yani kültür-sanat işi artık otomotiv gibi büyük paralar döndüren bir sektör. Diğer sektörler kadar vergilerine itina etmese de böyledir.
Yani biz ekran başında oturan tüketiciler kültürel "iktidarların" dolayısıyla sermayenin kuklaları gibi analiz edilir ve kuşatılırız...
Tüketici denen bizler, işçiden memurdan çiftçiden ve küçük esnaftan, yani kendi hâlinde insanlardan ibaretiz. Ve endüstri tarafından bize yutturulan bozuk gerçeklik bedenlerimizi ve ruhlarımızı öyle bir kuşatmıştır ki, önümüze konan her şeye direniş göstermeden kapılıveririz. Onların vazettiği ahlâkı alır, ailemize, arkadaşlara ve diğerlerine öyle davranırız.
Hayranları kusura bakmasın ama "Kurtlar Vadisi" ve onun mafyöz davranış biçimlerinin nasıl moda hâline geldiğini hatırlatmak isterim...

***

"Aldatılan kitlelere" dahil olmamız bizi sezdirmeden köle durumuna, kurban konumuna sokar. Sanatçılar da aynı durumdadır.
Sanatçı yetenekler, sponsorlar tarafından denetlenir ve yutulur. Onlar seyirciye sunulmadan çok önce işletmeye ait olurlar. Oyuncu ve yönetmenlerin bu Network'e bu denli hevesle uyum sağlamalarını, abuk sabuk siyasi çıkışlarını, ülkeyi karalamak için Avrupa'da ellerine tutuşturulan kağıtları okumaya çalışmalarındaki sakilliği başka türlü anlamak mümkün değildir.

Endüstrinin oligarkları tarafından baskılanmış ve birer aygıt, birer logaritma, birer esir durumuna gelmiştir bu arkadaşlar.
Elbette bu baş eğmenin karşılığını da milyon dolarla alırlar. Magazinlerde bunların saçtığı paralar resimlenir. Biz de o fotoğraflara bakarak muhayyilemizde olaya dahil olmaya çalışırız.
Böylece kişiliğimiz ve bilincimiz yarılır, bir tür sallantılı Frankeştayn'a dönüşürüz...

***

Devasa müzik, eğlence, dizi, sinema ya da medya şirketidir artık kültür. Yaratıcı kâbiliyetler, kendilerini kurumsal bir yapının içine hapsedilmiş bulurlar ve yaratıcılıkları bastırılır.
Direnen kimseler ötelenir, düzene dahil olanlar hayatta kalabilir. Bu tekelci, despotik sisteme teslim olmayan aforoz edilir, aç kalır, bir şekilde intihar eder. Ki etmiştir...
Kültür endüstrisi ülkemizde bir montaj sanayii gibi çalışır. Batının dizi ve filmlerini, giderek bazı popüler kitapları taklit eder ve bize montajlarlar. Yaratıcı (dâhiyane) üretim; patates cipsi gibi seri bir üretim ve sanatçının topyekûn tahakküm altına alınmasıyla konfeksiyonlaşır.
Bu "hazır imajlar," bu mekanikleşme, bizim boş zamanımız üzerinde öyle bir güce sahiptir ki, tatmin edilmeyen arzuların esiri olur, kendi mütevazı hâlimizi beğenmez, saçma sapan ışıldaklı hayatların delisi kıvamına geliriz...

***

Son günlerde kötü kokuları yayılan dizi-sinema sektöründeki skandallar bizim uyku hâlimizi de yüzümüze vurdu. Ağızlara pelesenk "Kültürel İktidar" meselesi değildir bu. Kültürün bu şeklinin (TV) muhafazakâr ve demokrat entelektüel zihinler tarafından küçük görülmesi, arkasındaki muazzam sermaye birikiminin görmezden gelinmesidir. Mesele denetim de değil, denetimin türüdür. Mutedil argo vesaire için yapılan denetim asıl meseleyi gözden kaçırmamıza neden olmakta....

***

Sanat; ilahi kaynaktan bize doğru çağıldayan estetiğin, güzelliğin, güzel düşünmenin... En aykırı konuyu özgürce ve dâhice anlatırken bile insana umut veren, iyiliğe duyulan ihtiyacı koruyan bir yoldur.
Kültür dediğiniz de bütün yapıp ettiklerimizin toplamıdır işte. Farklı psikolojiler olabileceği gibi farklı bakış açılarının olması da gayet normaldir. Fakat seviyesizliği para kazandırıyor ve oyalıyor diye göz ardı etmek kalitemizi ortasından çatlatır.
Zannımca kültür-sanat mevzusunda, zarafet ve fikri derinlikte yarışacak bir kulvar açılmalıdır...


Meraklısına: Adorno ve Horkheimer, Kültür Endüstrisi.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.