Kötülük için toplanmak
Aklım geçen haftadan beri, ipi ağaca takılan şeytan uçurtması gibi. Geçen hafta, Taksim'de soyunup Atatürk heykeline çıkan adamı linç etmeye çalışan 'insan evlatlarını' düşünüyorum. "Deli kim?" diye sormuştum. İşte bu soru, renkli misketler gibi kafamın içinde dolaşıyor. Devletler, her türlü otoriter yapılar ve toplumlar her daim 'delilerden' tırsmıştır. Çünkü 'deli' denetlenemez ve bu özelliğiyle de düzeni tehdit eder. Onların her an beklenmedik bir şey yapma potansiyeli otoriteyi tedirgin eder. Ortaçağ'da deliliği alt edememek Tanrı'nın zayıflığını kabul etmek demekti. Modern Çağ'da ise bu 'tehlike', delileri tımarhaneye kapatarak bertaraf edilmek istendi. Foucault'yu izleyerek söylersek delilik, tehdit olmaktan çıkıp kontrol altındaki hastalığa dönüştürüldü.
Bizim kültürümüzün 'delilere' karşı daha esnek olduğunu düşünmüşümdür hep. Eskiden her mahallenin bir delisi olurdu. Herkes ona hoşgörü gösterir, korur bazen de dalgasını geçerdi. Toplumda bir çocuktan da bir deliden de hesap sorulamayacağına dair genel bir yargı vardı. Modern yaşamla mahalleler kaybolunca 'delilerimiz' de kayboldu. Bir tehdit unsuru ve 'hasta' olarak ortadan çekildiler. 'Bireysel delilikler' yerini yıkıcı 'kolektif deliliklere' bıraktı. Binlerce örnek verilebilir. Çok gerilere Nazi Almanya'sına, savaşlara, kapitalizmin yarattığı yoksulluklara gitmeye gerek yok. Son günlere bakmak yeterli:
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.