Bir erkeğin hayatının en zor sorusu
Bendeniz de oradaydım.
Defilenin erkeklerle ilgili notları aşağıda.
Kadınlarla ilgili kısmı ise gelecek hafta.
Renkli kutulara sakladığınız o edepsiz hayalleriniz, arzularınız, erkek avcılığınız ve bu minvaldeki insani zaafınız cümlesi, yani o rüzgar; hiç beklenmedik bir anda kendini hatırlatır. Ansızın, unutmaya çalıştığınız o metruk köşkün içinde kapıları ve pencereleri birbirine çarparak, haylaz bir çocuk gibi dolanır. Ağacın köklerini sarsar.
Rüzgar olmak da kurtuluş değildir. Bir gün, bir apartmanın merdivenlerinden çıkarken duyduğunuz yemek kokusu, gördüğünüz bir çocuk, koyu karanlık bir gece, yalnızlığın göğsünüze oturduğu an, rüzgar gelir duvara çarpar ve ruhunuzun denizlerinde bir anafora dönüşür.
Rüzgar mı yoksa toprak mı olmalı?
Bir erkeğin hayatının önemli bir bölümü, kontrol edilmez bu iki vahşi atın toynak darbelerinin altında şekillenir. Bazen renkli bir lunapark, çoğu zaman da bir cehennemdir.
Arsızlığını saklamaya çalışan gözler sürekli odak değiştiriyor. Görüntüler görüntülerin üstüne biniyor. Sonra hepsi birden renkli bir balon gibi patlayıp, dağılıyorlar.
Arsız hayaller, gözler, düşünceler, hadi sadece elbiselere baktıklarını söyleyenler için ekleyelim, elbiseler, zihnin içinde yörüngesinden çıkmış uzay araçları gibi dolanıp duruyor. Geriye kırılan vitrayın parçalarını birleştirme çabası kalıyor. Ne hazin! Mankenlerin hepsi birlikte sahneye çıktığında bazı erkekler "Cennete düştük," dedi. Oysa tam tersi. Tanrım bu bir cehennem!
Yani o büyülü kadının bir kocası var. Böyle bir kadının kocası olmak, erkekler dünyasında 'maymunlar cehennemine' düşmek gibidir.
İnternete baktım, çok şey yazılmış. "Onun egosu buradan Japonya'ya yol olur," en hafifi.
Hepsi derin bir hasedin izlerini taşıyor.
Onları rahatlatmak için Irvin Yalom'un bir sözünü hatırlatayım: "Her güzel kadının yanında onunla yatmaktan bıkmış bir erkek vardır." Teselli ikramiyesi kabul edin!
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.