Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK ERDURAN

Bir öneri ki..

Bir Osmanlı paşası ile Avrupalı bir kraliçe arasında geçmiş olduğu hikâye edilen bir konuşma vardır. Yemek sohbetinde paranın etkinlik sınırları tartışılırken Paşa bir varsayım yumurtlamış:
"Zenginin biri size bir gecelik sevişme karşılığında altın öneriyor. Parayı ülkenizin hayrına kullanmak için öneriye sıcak bakar mısınız?"
Kraliçe düşünmüş. Ve sormuş:
"Ne kadar altın söz konusu?"
"Çeyrek altın olur mu?"
Parlamış Kraliçe:
"Siz beni ne sandınız?"
Paşa gülmüş.
"Kızmayın, Majeste. Ne olduğunuz anlaşıldı. Şimdi ücretin pazarlığını yapıyoruz."
Herhalde hayal ürünüdür ama, fıkra iki değerler sistemi arasındaki farka ilişkin bir inancı yansıtıyor: "Batı'da en yüksek değer paradır; Doğu'da ise onun saltanatının sınırı vardır."

***
O inançta hayli gerçek payı bulunduğunu aklınız kesmiyorsa, şunu düşünün.
Diyelim bugün Türkiye'de iki iş adamı da pazarlığa oturmuşlar. Biri anlaşmayı çok istediği için her öneriye peki demekte. Tam el sıkışacaklar iken öteki bir şart daha koşuyor:
"Karını bir gece bana ödünç vereceksin."
Görüşme o anda kesilmez, hatta ölümcül olabilecek bir kavgaya dönüşmez mi?
"Dönüşmeyebilir, çünkü bizde de çok şey değişti, ahlak yozlaşması yaşandı" derseniz yanılırsınız. Somut bir belirtiye bakın.
Hollywood o konuda bir film yaptı: Borçtan bunalan adam bir milyon dolar alıp karısını bir zengine ödünç veriyor...
Bizim yaratıcılık özürlü prodüktörlerimiz gözlerine kestirdikleri her yabancı filmin yerli kopyasını yapıveriyorlar. O filminkini yapmadılar. Yapamazlardı da...
Kamuoyumuzun tepkisini göze alamazlardı.

***
Toplumumuzun değerler tarifesinde eş namusu gibi toprağın da özel bir yeri vardır. İhsan edilebilir ama asla satılamaz.
Batı'da yapılabilir o iş. Yapılmıştır da. Çok büyük çapta. Milattan önce değil, yakın sayılacak geçmişte, 19. Yüzyıl başlarında.
"Para, para, para" diyen Napolyon, Britanya işgaline hazırlanırken nakde sıkışmış. Şimdi depremiyle ünlü Haiti'deki insan ticaretinden gelir bekliyor. Ama oranın köleleri ayaklanıp adadaki Fransız birliklerini defediyorlar.
O sırada Kuzey Amerika kıtasının yalnız doğu kıyıları yeni kurulmuş ABD'nin. Bir o kadar araziyi kapsayan bütün orta bölüm (Kanada sınırından Meksika Körfezi sahilindeki New Orleans'a kadar toprak) Fransa'nın. Şanlı Avrupa fatihi Napolyon hepsini 15 milyon dolara (günümüz değeriyle 217 milyon dolar) satışa çıkarıyor. ABD Başkanı Jefferson alıyor tabii.
Yani günümüzdeki süper güç Amerika Birleşik "Devletleri" ya. O devletlerden on dördünün arazisi (şimdiki -batısı dahil- toplam ülke topraklarının yaklaşık dörtte biri) ölmüş eşek fiyatına kapatılmış arsa.

***
Şu ara hovardalık ve beleşçilik yüzünden borca batmış Yunanistan'da "Adalarımız bütünüyle mi satılsın, yarım yarım mı?" tartışması var. Aynı kültürü paylaşan, ama işini bildiği ve kara para aklama türünden dolapları da iyi çevirdiği için biti kanlanan Güney Kıbrıs'ın lideri Hristofyas Efendi'den bizim tarafa parlak bir öneri geldi:
"Para verelim, 50 bin kişi dışında Türk kalmasın adada."
Benim komando yüzbaşısı kayınbiraderim soydaşlarımızı EOKA vahşetinden kurtarmak için paraşütle o adanın ortasına atladıktan sonra başından yaralandı, görevden ayrılmadı, bir Rum zırhlı birliğini pusuya düşürdü, ayağa kalkıp kendi erlerine ateşkes emri verirken göğsünden vuruldu. Oradaki şehitlikte yatıyor.
Şimdi Hristofyas Hazretleri "Kaç paraysa ödeyelim de onun mezar toprağını bize satın" buyurmakta.
Hollywood filmlerine yakışır bir karşı öneri dilimin ucuna geliyor ama, ayıp etmek istemem.
Ne de olsa efendiyi devlet başkanı diye ciddiye alan dostlarımız var.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA