Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK ERDURAN

Kırılan cendere

Herkesin acı anıları vardır. Kimileri öyle acıdır ki, insan kafası onları yok etmeye çalışır. Geriye, kuytuluklara, bilinçaltına iterek uzaklaştırır.
İdam geceleri benim belleğimde öyle umutsuzca çabaların konusu. Bilincime yaklaştırmamaya ne kadar gayret edersem edeyim, silikleşmiyorlar kafamda. Uyku bulandıran kâbuslar gibi, sık sık vicdanıma çöküyorlar.

***

İdamı ölümün bir türü sayarsanız yanılırsınız. Bambaşka bir şeydir.
Ölümün zamanı bilinmez. Gelince gelir. Arkada kalanlar da oldu bittinin üzüntüsünü yaşarlar.
Takvimi açıklanan idam ise hükümlüye önce günleri, sonra saatleri sayma işkencesini çektirir. Yalnız ona mı? Yakınları nasıl etkilenir?
Evladınızın 2 gün, 7 saat sonra bir ipte sallanarak can çekişeceğini bilmenin dehşetini düşünün. Bundan büyük acı olur mu?
Kemal Tahir sabaha karşı asılacak bir köylüyle baş başa geçirmek zorunda kaldığı geceyi anlatmıştı. Her saat değil, her dakika gırtlağını sıkan bir iblis pençesine dönüşmüş. Adama durmadan namaz kıldırarak katlanabilmiş gecenin cenderesine.
Benim de geçmişimde öyle saatler var. Biri Deniz Gezmiş ile iki arkadaşının, öteki de Adnan Menderes ile iki bakanın idamlarının beklendiği korkunç ve iğrenç zaman dilimleri.
***

Nur Batur'un "1961 Eylülünün trajik günlerini" belgelerle anlatacak yazı dizisinin başlayacağı haberi o kâbusu tazeledi.
Kaderin cilvesi mi demeli, feleğin eşek şakası mı, söz konusu günler benim için çok keyifliydi. İtalya'da harika bir anlaşma imzalamış, güzel bir gönül serüveni de yaşayarak Ankara gemisiyle İstanbul'a dönüyordum.
Menderes'le, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan'la tanışmış, konuşmuştum. Siyasal yönlerinin düşünce rotama hiç uymamasına karşın kişisel bakımdan üçüne de sempatim vardı. Haklarında idam kararı açıklandığını duymuştum ama öylesine vahşice bir ahmaklığın yapılabileceğine kesinlikle ihtimal vermiyordum. Yine de neşemin yerini feci bir gerginlik almıştı.
Zorlu ile Polatkan'ın idam edildiklerini, Menderes'in de intihar denemesinden sonra "iyileştirilerek" asıldığını radyo haberlerinden dinlerken kulaklarıma inanamadım.
Güverteden saatlerce Akdeniz'in sularına bakarken insan ruhunun karanlıklarına şaşkın şaşkın akıl erdirmeye çalıştığımı, kafamda "Köpekbalığından beteriz, köpekbalığından beter" diye bir nakaratın dönüp durduğunu hatırlıyorum.
***

Yazı dizisinin anonsunda bildirildiğine göre, açıklanacak bilgiler arasında "Aftan niçin korkuluyordu?" sorusunun yanıtı da var. Nur Hanım'ın ne yazdığını bilmiyorum ama, o korkunun temelindeki gerçek benim için sır değil.
İdam kararının sorumlusu komitenin üyelerinden birkaç subayla da sonradan tanışıp konuştum. Hiçbiri her şeyi açık seçik söylemiyordu tabii. Ancak grubun sürü psikolojisi diyebileceğimiz duygu ortaklığının ana hatları belliydi:
Otoritenin vurgulanması... Tükürdüğünü yalamamak... "Yıldılar da asamadılar" denmesinden korku...
Yani, inanması güç ama, iki heceli, üç harfli, çok yalın bir faktör:
Ego.
***

Söylemiştim: askerlerle hayli haşir neşir olmuşumdur. Her meslekteki gibi, türlü türlü insan vardır aralarında. Çok insancıllarını da tanıdım, çok gaddarlarını da. Uğraşlarının ortak paydası "gereğinde insan öldürebilmek" olduğundan, kritik günlerde egolarının başbakan asacak kadar hoyratlaşabilmesine şaşılmaz.
Son yıllarda toplumumuzun gerçekleştirdiği atılımların en önemlisi öyle günlerin bir daha yaşanmamasını sağlamak oldu.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA