Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ÖMER TAŞPINAR

Yeni kabine ve Washington

WASHINGTON

Uzun bir süredir beklenen kabine değişikliği nihayet gerçekleşti. Gelenler ve gidenlerle toplam 16 bakanlık koltuğu yer değiştirdi. Böylece Ankara'da sadece yeni bir kabine değil, yeni bir hükümet oluştu denebilir. Peki Washington'dan bakınca bu yeni kadro ne ifade ediyor? Ne gibi beklentiler var?
Tabii ki Amerika için en önemli konu Türkiye'nin dış politikası. O nedenle en çok Ahmet Davutoğlu liderliğinde Ankara'nın nasıl bir çizgi izleyeceği merak ediliyor. Davutoğlu aslında Washington'da yakından tanınan ve takdir edilen bir isim. AK Parti'nin 2002'den bu yana izlemeye çalıştığı bölgede "merkez" ülke olma ve komşularla "sıfır sorun" politikalarının mimarı olduğu biliniyor. Davutoğlu'nun perde arkasındaki rolü şimdi ön plana çıkmış oluyor. Bu durum bir bakıma yüksek derece "yetkisi" olan birinin şimdi resmi olarak "sorumluluk" alması anlamına geliyor.

Türkiye'nin 'normalleşmesi'
Her ne kadar Davutoğlu'nun "Stratejik Derinlik" kitabı henüz İngilizceye çevrilmemiş olsa da bu çalışmanın sadece Türk dış politikası alanında değil Türkiye'nin sosyolojik ve tarihsel kimliği, stratejik kültürü ve imparatorluk geleneği konusunda da oldukça önemli tezler ortaya koyduğu Batılı akademik çevrelerce biliniyor. Bazen basitleştirerek "yeni-Osmanlıcılık" olarak yorumlanan bu bakış açısı temelde Türkiye'nin daha aktif, yapıcı ve gündem belirleyici bir konuma gelmesini hedefliyor.
Önyargısız Batılı gözlemciler bölgesel bir güç olan Türkiye'nin, Balkanlar, Ortadoğu, Kafkaslar ve Orta Asya'da etkili bir ekonomik, diplomatik ve siyasi rol oynamak istemesini doğal karşılıyor. İlk olarak Turgut Özal ile ortaya çıkan bu "yeni-Osmanlı" vizyona Türkiye'nin Soğuk Savaş sonrası "normalleşmesi" olarak bakılıyor.
Türkiye'nin bölgesel önemini artıran başka bir unsur Amerika'nın Bush döneminde Ortadoğu'da izlediği hatalı politikalardı. Özellikle Ortadoğu barış süreci konusunda Türkiye adeta Amerika'nın yarattığı boşluğu doldurmaya çalıştı. Suriye ve İsrail arasında arabulucu olma girişimi bunun en açık örneğiydi. Iraklı Sünni aşiretlerin sisteme kazandırılmasında da Türkiye benzer bir rol oynadı.

Köprü, Obama'nın kendisi
Ancak bir noktadan sonra, hem dönemin ruhunu yansıtan "medeniyetler çatışması" hem de Davutoğlu'nun Türkiye'yi "Batı ile İslam" arasındaki en etkili köprü olarak görmesi Ankara'yı Hamas, İran ve Sudan hükümetleriyle Batı'nın girmek istemediği türden bir diyaloga yöneltti. İşte bu noktada Avrupa ve Amerika'dan şikâyetler yükselmeye başladı. Bu duruma bir de İsrail'le kötüleşen ilişkiler eklenince, Washington'da Türk dış politikasının "İslamcı" bir yöne gittiği tezi güçlendi.
Bu nedenle Ahmet Davutoğlu'nun dışişleri bakanlığı kritik bir döneme rastlıyor. Bush sonrası göreve gelen Obama yönetimi, ABD'nin Ortadoğu politikasında daha şimdiden ciddi bir değişim yarattı. Bush dönemindeki boşluk sona erdi. Artık Suriye ve İran ile kendisi masaya oturmaya niyetli bir ABD var karşımızda. Bu durumda Türkiye'nin arabuluculuk yapma ve boşluk doldurma şansı azalıyor. Obama'nın kendisi İslam ve Batı arasındaki köprü haline geliyor.
Peki böyle bir ortamda Türkiye ve Davutoğlu ne yapmalı? Kanımca Türkiye önümüzdeki dönemde önceliği Batı ile ilişkilerini güçlendirmeye vermeli. Ortadoğu cephesinde zaten sağlam bir konumda olan Türk dış politikasının Batı ayağı aksamamalı. Anahtar nokta AB. Biz yapacağımızı yaptık "Top artık karşı tarafta" söylemine son vermeliyiz. Şunu unutmayalım ki: Biz istemedikçe Avrupa bizi hiç istemeyecektir. Bu nedenle hem Kürt meselesinde, hem de Kıbrıs konusunda yeni bir vizyona ihtiyaç var. Azerbaycan'ı tekrar kazanarak Ermenistan ile normalleşme de Amerika ve Avrupa açısından çok önemli. Kısacası Ahmet Davutoğlu'nu zor bir dönem bekliyor. Başarılar dileriz.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA