Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Polisimizi kim, nasıl eğitiyor?.

Sene l977..
Holly ile Reno'dan, Amerika'nın en görülesi yerlerinden, bir müthiş eğlence ve dinlenme merkezi Tahoe gölüne doğru gidiyoruz, arabayla.. Yanımızdan hızla bir otomobil geçti. Sonra daha da hızlı bir polis arabası.. Polis arabası, önde gidenin yolunu çaprazlamasına kesti. Durdurdu. Biz de durduk. Bakıyoruz. Polis arabasından iki polis indi. İkisinin de ellerinde birer tabanca. Çift elleriyle tuttular ve sivil arabanın şoför mahalline doğrultup arabaya doğru ilerlediler. Biri arabanın tam karşısında durdu.. Şoförün beynine nişan almış bekliyor.. Öteki şoförün kapısına, yana yürüdü. İki metre kala o da durdu, silahı adamın beynine nişanladı, ve bağırdı..
"Ellerini başının üzerinde kenetle ve in.."
Bu emrin dışındaki herhangi bir harekette, iki tabanca birden patlayacak belli..
"Yahu ne oluyor" dedim, Holly'ye.. "Adamın suçu alt tarafı hız yapmak.."
"Ya polisten kaçıyorsa.. O zaman tehlikeli bir suçlu olabilir. Polis bunu göze almaz.."
Adam elleri başının üzerine kenetlenmiş, indi.. Kapıya yönelik polis gene emretti..
"Kollarını kaldır, uzat.. Ellerini arabanın üzerine yapıştır.. Gövdeni arabaya yasla.."
Adam, eller yukarda pul gibi yapıştı arabaya.. Tam emre uyarak.. Önde duran polis, iki eliyle tuttuğu tabanca ile adama yaklaştı. Bir metre mesafeden, tam beynine nişan alarak durdu gene.. Emir veren polis, arkadaşı kendisini tam korumaya alınca, kendi tabancasını belinde, yerine koydu. Pul gibi yapışmış adama gitti. İki elliyle ellerinin ucundan başlayarak, ayakkabısına kadar bir muayene etti ki, sıvazlayarak, cebinde bozuk para olsa, hissedecek. "Temiz" dedi sonra arkadaşına.. Tabancalar indi. Zabıt defterleri çıkarıldı.. Yazmaya başladılar.. Biz de bastık gittik.

***

Sene 1981..
12 Eylül darbesi olmuş.. En kritik günler.. Ülkücüler, devrimciler, daha iki gün öncesine kadar Ankara ve İstanbul'da kurtarılmış bölgeler.. Durmadan öldürmeler.. Şimdi bir de askeri yönetim tepelerinde.. Neyin ne olduğu belli değil.. Bir arkadaşa gittim. Gecenin bir vakti Tarabya'dan dönüyoruz.. Arabayı nurlar içinde yatsın, Temel Özalak kullanıyor. Hacı Osman Bayır'ı ıssız.. Loş.. İlerde baktım çevirme var.. Polis arama yapıyor.. Biri işaret etti. Durduk.. "İn, bagajı aç" dedi, bana.. İndim, arkaya gittim. Bagaj kapağını kaldırdım.. Polis bana bakmıyor bile.. Ortada başka polis de yok. Tek araba benim ya.. Ötekiler 20 metre ilerde, ekip arabasının içinde ısınıyorlar.
Aramayı yapan polis eğildi. Yarı beline kadar bagajın içine girdi. Ben tepesinde dikiliyorum. En dibi elle yokluyor.. "Bomba silah var mı" diye.. Yok tabii bir şey.. Çıktı eğildiği bagajdan.. Bana "Gidebilirsiniz" dedi..
"Bir şey soracağım" dedim.. "O bagajda silah, ya da bomba olsaydı, sizin içeri soktuğunuz kafanıza, bagajın kapağını nasıl indirirdim düşündünüz mü?. Beni de aramadınız, silahımı çeker, sizi vururdum. Arkadaşım gaza basar, kaçar giderdik. Bakın arkadaşlarınız ilerde keyif yapıyor.. Sizi koruyan da yok.. Bu nasıl arama?."
İyi adammış.. "Sana ne be" diye tersleyebilir, hatta "Polise hakaretten" beni alıp sabaha kadar tutabilirdi de..
***

Yıl 2015, 26 Ekim!..
Ankara katliamından sonra, tüm yurtta aramalara başlayan polis, Diyarbakır'da bir IŞİD hücre evini tespit etti. Sabah dörtte eve baskın düzenlendi. İçeri giren polislerden birine, canlı bomba IŞİD'li sarıldı. İki polis şehit oldu..
Düşünün.. Canlı bombaların yaşadığı eve, polis babasının evine girer gibi, elini kolunu sallayarak girer mi?. Eğitimi geçtik. Bu gençler Amerikan filmi de mi izlemiyorlar hiç?.
"Ertesi gün gazeteler geldi. Dörder aylık polislermiş bunlar!.. "En deneyim en eğitim gerektiren göreve, en acemi polis nasıl gider" diye düşündüm. O sırada Topal Ördek bir seçim hükümeti vardı. "Seçim yapılsın. Doğru dürüst bir hükümet kurulsun. Gerçek bir İçişleri Bakanı göreve gelsin. O zaman yazarım, hiç değilse işe yarar, yazdıklarım" dedim. Bekledim.
Yıl 2015, 28 Kasım Cumartesi..
Gene en huzursuz, en olaylı kent, Diyarbakır.. İhbar üzerine polis şüpheli bir arabayı durduruyor.. İki polis, duran arabanın iki kapısına iki yandan yürüyorlar.. Onları koruyan falan yok. Onların da tedbiri yok.. Görüntülerde her şey açık.. İki yandan kapılar açılıyor.. Onlar da bekliyorlar ki, içerdekiler insin.. Açılan kapılardan iki tabanca uzanıyor.. İki ateş.. İki polis de ağır yaralı yerde.. Biri orda, öteki hastanede şehit.. Polisleri şehit edenler, sonra "Barış Bildirisi" okuyan Tahir Elçi'yi de vurup öldürüyorlar.
Ertesi gün gazetelerde okuyorum. Şehit polisim 20 yıllıkmış.. Yani, en deneyimli olanlardan..
***

Yani 4 aylıkla, 20 yıllığın hiç farkları yok.. Hiçbiri, baskın, arama konusunda eğitilmemişler, belli.. Hiçbirine "Bu meslekte 'Bana bir şey olmaz' pervasızlığının sonu ölümdür" hayati kuralı ezberletilmemiş. Hiçbirinin beynine de, "En az bir başka polis seni korumazken, eyleme girişme" kuralı kazınmamış..
Peki ne öğretilmiş bunlara, okulda.. Ya da iş başı eğitiminde..
***

Sayın İçişleri Bakanı..
IŞİD olaylarının başından beri şehit polislerimizin hepsinin dosyalarını istetin. Teker teker inceleyin. Pek çoğunun, eğitim noksanlığından, gereksiz kendine güvenden, pisi pisine şehit olduklarını göreceksiniz.
Ne yapmanız gerektiğini göreceksiniz..

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA