Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SEVİLAY YAZIYOR SEVİLAY YÜKSELİR

İlker Başbuğ, hangi bürokratı eşi başörtülü diye TİM'den kovdurttu?

Genelkurmay tarafından vetolu olan Taraf Yazarı Rasim Ozan Kütahyalı ile Star'ın başörtülü yazarı Elif Çakır'ın Şemdinli'deki karakol baskınında şehit düşen 11 askerimizin Van'daki askeri karargâhta düzenlenen cenaze töreninde yaşadıkları ilginçlikleri kaleme aldığım yazımı hatırlarsınız herhalde. İşte, Kolordu Komutanı'nın askeriyenin bütün akreditasyon kurallarını bir yana bırakarak bu iki vetolu ismi karargâhtan içeri sokmasının ve en önemlisi cenaze törenine katılan genelkurmay başkanı İlker Başbuğ'un adına yakışanı yaparak Elif Çakır'ın ona uzattığı eli havada bırakmamasının genelkurmay açısından ne kadar büyük bir değişim olduğunu anlattığım o yazımın hemen üzerine bir mektup almıştım.
Söz konusu mektup, THY'nin bir türlü dillerden düşürülmeyen şu meşhur Tanzanya hat açılışına eşi ile birlikte katılan Prof. Dr. Erman Tuncer'dendi. (Hiç merak etmeyin, mektubun içeriği sanılacağı gibi bir banka memuresiyken, allem edip kallem edip medyaya bir şekilde sızmayı başaran akıl fukarası, idrak yoksunu zavallı bir kızcağızın Tanzanya'da yaşandığını iddia ettiği şu gündemlerin gündemi taciz-maciz iddialarıyla alakalı falan değil! Erman Bey'in mektubu Van'daki şehit cenazesinden aktardığım izlenim yazımla alakalı!)

"Keşke yaşanmasaydı o olay"

Öncelikle noktasına virgülüne dokunmadan son derece önemli ve kritik bir meseleye dikkat çeken bu mektubu paylaşmak istiyorum sizlerle...
"Sevilay Hanım,
Sizinle birlikte seyahat etmenin güzelliklerini yaşadık.
Mert davranışlarınızı takdirle karşıladım.
Yazılmaması ricası ile tarihe bir not düşmek isterim.
Sayın Genelkurmay Başkanı Birinci Ordu Komutanı iken Maslak'taki TİM açılışına İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adına eşimle birlikte katılmıştım. Protokol gereği Sayın Başbuğ ve eşi ile yan yana oturmamız gerekiyordu. Sezen Aksu sahne almadan az önce İlker Paşa ve eşi salona teşrif ettiler. Ancak kendileri eşimin başörtüsünden dolayı bizimle birlikte oturmak istemediklerini bildirdiler. Bunun üzerine sonunda salondan kovulduk. Paşanın eşinin söylenmesini hayatım boyunca unutamayacağım.
Mecburen salonu terk ettik. Bunun da tek sebebi vardı: O da TSK'nın yıpranmamasıydı. Çünkü Sayın Edip Başer Kolordu Komutanı iken İBŞB adına 14 kez, 'Üstün Kıvanç Madalyası Övünç Töreni'ne katılmıştım. Şehit ailelerinin istisnasız tamamı başörtülü ve sakallıydı. Nihayetinde ortamı germemek ve basına malzeme vermemek ve bu insanları üzmemek adına biz salondan ayrıldık.
Olayın tanıkları arasında Sayın Mahmut Övür de vardı. Kendisi de tepki koydu. Ancak biz yazmamasını rica ettik o dönem. Ertesi gün TİM'in sahibi Türker İnanoğlu kendi misafirinin kovuluşuna üzüldüğünü bildirdi. 'Burası kamusal alan değildir!' şeklinde bir tepki gösterdi. Özetle... Bugün Van'daki şehit cenazesindeki verdiğiniz ayrıntı beni çok mutlu etti. İlker Başbuğ'un başörtülü gazeteci Elif Çakır'la üstelik de askeri bir alanda tokalaşmış olmasına ve hatır gönül sormasına çok sevindim. Keşke beni ve eşimi derinden yaralayan o tatsız olay da hiç yaşanmamış olsaydı...
Saygılarımla... Prof. Dr. Erman Tuncer"

Başbuğ değişimde samimi mi?

Mektuptaki bir ayrıntı dikkatinizi çekmiştir sanırım.
Profesör Tuncer aslında bu mektubu yayınlanması amacıyla iletmemişti tarafıma. Ancak sağ olsun, var olsun Erman Bey, "Dün ile bugünün değişimini karşılaştırmak, Türkiye'nin özgürleşme ve demokratikleşme yolunda nasıl bir yol kat ettiğini anlatmak açısından bu önemli anekdotu kullanmak istiyorum" diye ısrar eden bendenizin talebini karşılıksız bırakmadı.
Önce şunu belirtmem gerekir ki, Tuncer ailesinin başına gelen ve sapına kadar haber değeri taşıyan bu tatsız olayı yıllar sonra gündeme getirmemdeki maksat ne TSK'yı yıpratmak, ne de Genelkurmay Başkanı'na, parmak sallayıp, "Yaaaa şimdi böylesin ama sen geçmişte de bunu yaptın" demek değil!
Kimsenin gözünü filan oymaya niyetim yok yani sevgili okurlarım!
Niyetim, Van'daki şehit cenazesinde bizzat şahit olduğum bu olağanüstü ve son derece olumlu bulduğum değişime mümkün olduğu kadar yeniden ve defalarca dikkat çekmek! Ve tabii en önemlisi, o günün şartlarında Tuncer ailesine bu nahoş tavrı sergileyen ya da sergilemek zorunda bırakılan Başbuğ ve eşi hanımefendiye mümkünse, "Bir özür borçlusunuz bu insanlara" çağrısında bulunabilmek!
Tabii bu arada söz konusu yazıdan sonra, Genelkurmay'ın gerek başörtüsü, gerekse özgürlükler ve Kürt meselesindeki bu ılımlı yaklaşımını, "Strateji" ya da "Konjonktürel davranıp sadece oynanması gereken rolü oynama" olarak değerlendirenler de oldu.
Buna bağlı olarak, İlker Başbuğ'un ve genel olarak TSK'nın çizgisinin özellikle özgürlükler ve eşitlikler konusunda katiyen değişime açık olmadığını savunanlar da...
Bilemiyorum. Belki de bu eleştirileri yapanlar haklı çıkacak gelecekte. Belki de İlker Başbuğ başkanlığındaki Genelkurmay, başlattığı bu özgürlük açılımlarında geri adım atacak. "İstemezükçülerin" ya da, bu ülkenin gerçekten çağdaşlaşması durumunda siyaseten rantını kaybedeceklerin, "Sen bir vatan hainisin!" baskılarına boyun eğecek ve sinecek!
Ama ben bütün bunları düşünmek istemiyorum şimdi.
Çünkü iyi tarafından bakmak istiyorum bu değişime, askerin bu ılımlı yaklaşımlarına. Ne bileyim belki de biraz Pollyannacılık oynayıp, umutlanma, "Hayır... Oğlum Deniz'in hayatını kurmasını istediğim bu güzel ülkemin geleceğinde pürüz kalmayacak!" demek istiyorum. Diyemez miyim yani?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA