- Dersim'den gittiğinizde hayat sizin için daha mı zor oldu? - Bence annemle babamın bize yaptığı tek kötülük o. Bizi o konuda bilinçlendirip göndermiş olsalardı, ne yapacağımızı bilirdik. Konuşmalarımızla, her şeyimizle batıdaki insanlarla aynıyız ama bazı insanların 'Sen Dersimlisin,' diye otomatikman önyargılı yaklaşması çok yaralayıcı. Şanslıydım, bireysel olarak bunu hiç yaşamadım. Belki bunda bizim yetiştirilme tarzımızın çok önemi var. Türkçeyi sonradan öğrenmiş o kadar çok arkadaşımız var ki. Onlar için daha zor oldu. Ben birçok yerde Dersimli olduğumu söylediğimde, 'Konuşman hiç yansıtmıyor,' gibi yaklaşımlar vardı. Oysa ki Türkçeyi belki altı yaşında, okula başladıktan sonra öğrenmiş arkadaşlarımızın 'Ben Kürdüm,' demesine gerek kalmadan Kürt olduğu anlaşılıyordu.
- Kürt olduğu görülünce ne oluyor? - Bugün baktığımızda devlet kadroları içinde, kabul etsek de etmesek de, devlet memuru olacaksan, Türk kökenli isen tercih sebebi. İş dünyasında da bu var. Ama iş dünyasında, özel sektörde daha zalim bir şey var. Bu dünyada aynı zamanda diksiyonunun, kılık kıyafetinin de çok düzgün olması gerekiyor. Kürtler ana dillerinden sonra Türkçeyi öğrenmiş olmaları nedeniyle rakipleriyle otomatikman bir dezavantaj içindeler, diksiyon farkından dolayı. Biz belki birazcık şanslıyız, diksiyonumuz bozulmadı. Çünkü evimizde Kürtçe değil Türkçe konuşulurdu. Anne babamız o bilinçte olmayıp bizimle Kürtçe konuşabilirdi. Biz de aynı şekilde iş hayatımızda, kendimizi ifadede zorluk çekebilirdik.