- İstanbul'da tanıdığınız birileri var mıydı? - Kimseyi tanımıyorum. Sonuç geldi, kazanmışım. Babamla tayinimi İstanbul'a yaptırmak için Ankara'ya Sağlık Bakanlığı'na gittik. Küçücük bir kızım. Girişte sıra var. Personelden sorumlu genel müdür yardımcısını buldum. Sekreteri bana 'Randevunuz var mı?' diye sordu. 'Hayır ama muhakkak görüşmem lazım,' dedim. Çok uzun süre bekledim. Belki dörtbeş saat. En sonunda beni Hüseyin Bey'in makamına aldılar. On a şunları söyledim: 'Çok iyi bir avukat olacağıma inanıyorum. Ama ben Erzincan'a gidersem, oradan Hukuk'u bitirmem mümkün değil, tayinim geldi ama tebellüğ etmedim. Lütfen bana tayinimi İstanbul'a yaptırmam için yardım edin.' Cesaretim, samimiyetim, o küçücük halim Hüseyin Bey'i etkiledi ki, tayinimi İstanbul'a çıkarttı. İşte böyle bir korkusuzluğum ve cesaretim var. - Hep mücadeleyle geçen hayatınız, avukatlık mesleğnizde işinize yarıyor mu? - (Gülüyor)Hem de nasıl. Hemşire olarak Kuledibi Hastanesi'nde çalışmaya başladım. Gece çalışıp gündüz okula gidiyordum. Önce kısa bir dönem lojmanda kaldıktan sonra ev tuttum. 16 saat çalışıp ertesi gün izin kullanıyordum. Sonra kızkardeşlerimi yanıma aldım. Hem çalışıp hem okuyarak, onlar da benim yolumda ilerlediler. - Erkek meslektaşlarınızla aranız nasıl? Sizden çekinirler mi? - Bugün avukat olarak, bir erkeğin mesleğinin doruğuna çıkmak için sarf ettiği çabanın, belki 10 kat fazlasını sarf ediyorum. Enteresan bir istatistik var. Türkiye'deki tapulardan sadece yüzde 8'i kadınların üzerine. Böyle bir ortamda kadın olarak bir sürü şeyle mücadele ediyorsunuz. Kadının başarısının arkasında hep gayri ahlâki gerekçeler aranıyor. Hangi meslekten olursak olalım, bu biz kadınların yaşantısında en büyük problem. Ama ben bu probleme hiçbir zaman aldırış etmedim. İtiraf edeyim, kadın lehine, kadın-erkek eşitsizliğini savunur hale geldim. Bu benim yaşam felsefem oldu.