Bir galeri, bir bar, bir hayat


İLK SERGİLER ORADA AÇILDI
Siyah Beyaz'ın kapısından içeri yeni bir sanat girdi. Bugün artık hatırlanmıyor ama şimdi çok tanınmış birçok sanatçı ilk kez o galeride sergi açtı. Ben dahi, hatırlamadığım kadar uzak gelen o zamanlarda, o mekanda sergiler düzenledim. Faruk ve Fulya Sade daima yeni olana, farklı olana, değişik olana, öncü olana heyecan duyuyordu. Her mekan kendi cemaatini yaratır. Bu Siyah Beyaz için de geçerliydi. O yıllarda Bilkent Üniversitesi kabuk değiştiriyordu. Özellikle görsel sanatlar alanında Erdağ Aksel'in gelişini izleyen dönemde beklenmedik bir gelişme oldu. Yepyeni hocalar Grafik Tasarım Bölümü'nde ders vermeye başladı. Bütün o Hüseyin Bahri Alptekin, Vasıf Kortun, Fulya Erdemci, Bedri Baykam, Michael Morris ve daha niceleri (içlerinde bu satırların yazarı fakir de olmak üzere) Ankara'dan ve Bilkent'ten geçerken Siyah Beyaz istasyondu. Her cemaat kendi rutinleri ve hiyerarşisiyle yaşar. Bu hiyerarşi dediğimi adap-erkan olarak da alabilirsiniz. Siyah Beyaz'da da öyleydi. Sergiler açılır, yemeklere gidilir, cuma geceleri cumartesi sabahlarına ve cumartesi geceleri de pazar sabahlarına SB'de bağlanırdı. İşin ilginç yanı şuydu. Bütün cemaatlerde olduğu gibi, insan o kalabalığın içinde anonimleşirdi. Yalnız kalabilirdi. Bu çok önemli ve çok uygar bir tutumdur. Çok nadir yerde bulmuşumdur bu duyguyu. SB, onların başında gelir. Şimdi düşünüyorum, SB, kültürel kapasitesiyle, çok üretken, işlevsel manasında, 19. yüzyılın Paris bohemi gibi bir bohem yaratmış mıydı diye. Buna hemen olumlu bir cevap veremiyorum. Tam anlamıyla bir bohemden söz edemem SB bağlamında. Ama bohem olmasa bile yarattığı ilişkilerle, oluşturduğu ağla ve hazırladığı ortamla zengin bir zihinsel verimin altyapısını da kurdu. Orada ekoller hazırlanmış, akımlar yaratılmış, gruplar oluşmuştur.
ANKARA ARTIK ESKİ ANKARA DEĞİL
Siyah Beyaz isimli o çok güzel filmi yapan dostum Ahmet Boyacıoğlu, Radikal'e yazdığı yazıda, orada bir hayat yaşandığını, efsaneye dönüştüğünü, bu kurumun ve filmin de giderek belgesel bir içerik kazandığını belirtiyor. Doğrudur bunların hepsi ama en önemlisi, orada bir büyük hayatın yaşanmasıdır. O insanlar şimdi yaşlanıyor. Ankara artık eski Ankara değil. Bütün entelektüel ve mali sermaye artık İstanbul'da. Siyah Beyaz'ın bu şehre gelmesi için zamanında çok ısrar ettim. Bugün orayı ikinci kuşaktan Sera Sade yönetiyor. Çok da iyi işler yapıyor. Ama İstanbul'a gelir mi, bilmiyorum. Bence gelmeli. 30. yıl kutlamalarına gidemedim. Ama Fulya Sade'ye gönderdiğim mesajda "Orası, lütfen, ben ölene kadar açık kalsın" dedim. Biri Paris'te, biri Los Angeles'ta olmak üzere ben ölene dek açık kalmasını istediğim üç yerden biridir Siyah Beyaz. Daha nice 30 yıllara.
EN SON HABERLER
- 1 Beklentiler arttıkça boşanmalar da fazlalaşıyor
- 2 Batı’da çocuklar bunalımda
- 3 İçindeki sesi dinleyen bir diva
- 4 Gidenin ardından kalan sessizlik değil dönüşümdür
- 5 Bir düğün dernek meselesi: 150 dolara yuva kuruyorlar
- 6 Video ekranlarından kafamızı kaldıramıyoruz
- 7 Türk liselilerin müthiş başarısı
- 8 Rahmi Aksungur sanatseverlerle buluşuyor
- 9 Anne-babalar ekran başında kayboluyor
- 10 İnsanlık Gazze’deki vahşete daha ne kadar sessiz kalacak?