Galata, kültürün merkeziydi artık selfie meydanı

Ona herhangi bir şey verin ve gözlerinizi kapatın. Az sonra kulağınıza gelen ritme bırakın kendinizi... Evet Okay Temiz’in Galata’daki ritim atölyesindeyiz. Bu mekana kah bir beyin cerrahı, kah bir savcı ya da bir öğrenci gelip büyük ustadan ritim istiyor. Herkese kapısı açık sadece tek bir talebi oluyor: “Aklınızda ne varsa vestiyere bırakın, içerde ritim var!”

"Galata'daki ritim atölyesi 17 seneden beri var. 1971 senesinde Galata Kulesi'nin en üst katın bir altında ilk defa Caz Kulüp'te idim. Yabancılarla çaldım; Afrikalılarla, İsveçlilerle... Bir ilkti bu. Aslında ileride Tophane Amirliği var, dökümhaneydi. Tophane Sanat Enstitüsü'ne gittim ben. Ortaokuldan sonraydı. 1955 senesinde konservatuardan kovulunca 1956-1957'de buraya geldim. 1957'de buraya girdim, Tophane Sanat Enstitüsü'ne. Orayı bitirdik, askerlik hakkını aldık. Dolayısıyla burayla bir yakınlığım var. Tarihi de bir yer. Üstümüz eskiden galeriydi, şimdi ise restoran. Daha üstümüzde kontrbas ve gitar yapan yerler vardı. Yani bu bina restoran olmasının dışında bir sanat yeri. Dolayısıyla burada kaldık. İlk zamanlar çok iyiydi burası. Galata güzeldi o zamanlar. Kültür yeridir, hala da devam ediyor. Ama gelen halkın alakası yok. Galata selfie mekanı oldu artık. Bakma ama yine iyidir Galata... (Kıyamıyor semtine 86'lık büyük usta)
KAFANI BURAYA VEREMEZSEN ÇALAMAZSIN
- Okay Temiz Ritim Atölyesi'nde neler oluyor?
- Buraya iki kız bir erkek psikolog geldi. Baktım çalamıyorlar çünkü konsantreleri yok. Sen bunu yapamıyorsan adamın, kadının problemini nasıl dinleyeceksin? Alışmışlar okuldan bir sisteme, onu uyguluyorlar. Nasıl duyuyorsa sana birkaç şey söylüyor, sonra parasını alıp gidiyor. Eğitim sistemimizde eskiden müziğin hakkı verilirdi. Bizim dönemimizde Rusya'da okumuş bir piyano hocası vardı ki, beni yılbaşı gecesi çalarken yakalayan oydu. Bizden bir ritim istedi hem eller hem ayaklar çalışıyor. 30 kişilik sınıfta iki üç kişi yapabildik. Böyle bir kadındı. O zaman ritim çalışması vardı. Şimdi yok.
BEN GİDİYORUM, BURASI MÜZE GİBİ YAŞASIN
- Buraya gelenler müzikle huzur buluyor mu?
- Sevgi, ilgi, kültür bunların hepsi birlikte geliyor. Zaman da gerekiyor. Buraya kursiyerler geliyor. Gelenler iş adamı, doktor, beyin cerrahı, polis. Ben burada son derece basit ve hakikati öğretiyorum. Ama İsveç'te böyle değil. Onlar daha öğrenmiş oluyorlar. Dinleme şekilleri, konsantre olma şekilleriyle daha kanalize oluyorlar. Buradakiler buraya kafasında problemlerle geliyorlar. Yani sosyal yaşamındaki problemlerle geliyorlar. Buraya gelip iki saat çalışıyor. Çıkarken mesut çıkıyor. Kimisi odaklanamıyor, bir şey söylüyorsun ama kafası burada değil. Benim de iki üç yılım kaldı ama vasiyetimdir burası müze gibi yaşasın. İcat ettiğim aletleri ve dünyanın her yerinden topladığım müzik aletleri gençlere müze olarak bırakmak istiyorum.
HÜSNÜ ŞENLENDİRİCİ'NİN BABASINI KEŞFEDEN BENİM
Sizi geçen yıl Don Cherry için verdiğiniz konserde izlemiştim...
- Don Cherry'nin Türk parçalarını çaldık orada. Bu tür şeyleri Türk müzisyenleri çalmamış. 40-50 sene evvel İsveç'te biz bunları çaldık. Türk müziğinden haberdar oldular. İlgi gösterdiler. İki tane çok büyük zurnacı götürdüm. Bir tanesi Binali Selman, radyo sanatçısı vefat etti, çok iyi bir zurnacıydı. Bir tanesi de Ziya Aytekin'di. Bu iki kişi Doğu müziğini gümbür gümbür çalan müzisyenlerdi. Sonra Saffet Gündeğer'i çıkarttım, Bandırmalı bir klarnetçi. Gündeğer, Müzeyyen Senar'ın vokal hocasıdır. Müzeyyen Senar, Zeki Müren enstrüman çalamaz ki, onlara bunu müzisyenler öğretiyor. Zikir albümünde neyzen Aka Gündüz ile çalıştım. İlk defa bir caz albümüne neyi girişi oldu. Tuna Ötenel kan dolaşımında rahatsızlığı olan ama çok önemli bir müzisyen. Sonra Salih Baysal diye bir kemancıyı götürdük ve dünya dördüncüsü seçildi. Hüsnü Şenlendirici'nin babasını bulan benim. Bunlar hep düğünlerde çalıyorlar. Babası Ergün'ün temelini ben attım. Çok iyi çalıyor ama kimse farkında değil.
NE GENÇLERDE NE AİLELERİNDE SABIR YOK!
Gençlerde hiç sabır yok. Ailelerin para kazanma beklentisi var. Yani onlarda da sabır yok. Gençlerin çok idealist olması lazım. Caz dünyadaki en zor müziktir. Hem melodiyi düzgün çalman gerekiyor hem de onun doğaçlamasını yapman gerekiyor. O doğaçlama formlara bağlı. Müzik formlarına bağlı. Bu klasikte yok, notayla çalıyorsun. Folklorde yok, doğaçlamayı kafana göre yapıyorsun, hiçbir kural olmadan. Caz müziğe geldiğin zaman kurallar var. Neyse bugün ülkemizde yetişen iyi caz müzisyenleri bir elin parmağımı geçmez. Bu caz müzisyenleri verdikleri emeğe, pop müzik çalarak yazık ediyorlar. Birkaç tanesi hariç hepsi gidip popçuların arkasında çalıp oradan 4-5 misli fazla para kazanırlar.
RAPÇİ VE ROCKÇILARIN YERİ AYRI
Annem ud çalardı. Kendisi musiki muallim mezunudur. Babam da subay. Konservatuvarda biz aykırı müzik çaldık. Kaliteli dans müzikleri falan vardı o zamanlar. Şimdiki poplar falan rezalet. Söz de mühim değil, söze bakmıyorlar. Rapçiler ve rockçılar var, onlar biraz daha politik oluyor. Onları biraz ayırıyorum. Benim kabullenebileceğim bir tarz var. 70'lerde iki yıl rock çaldık. İsveç'te rock müziğinin en büyük orkestrası, Domuz Eti Yanığı kulübü kuruldu. Öyle bir grupla ben iki sene beraber çalıştım.
RUHİ ERDOĞAN MUAZZAM BİR TROMPETÇİ
Türk müziğini İsveç'e getirdim ve oradan Türk Cazı çıktı. İsveç'te zeybekleri çaldılar, oyun havalarını çaldılar. Fransa'da çaldık, Almanya'da çaldık. Zikir plağım var, arşivlenmiş bir plak o. O müzikleri bugünkü aletlerle, enstrümanlarla birleştiremezsin. Mesela İsveç'te neyzenlerin çaldığını çalan harika Türk bir trompetçi var. İsveç'te doğmuş Türk bir çocuk. Türiye'ye iki üç defa geldi. Adı Ruhi Erdoğan. Çok muazzam bir trompetçi. Mesnevi müziğini alıp cazla birleştiren biri.
ORDAN BURDAN KISA KISA
- Ritim atölyenize kimler gelmeli?
- Herkes gelmeli.
- Bir tencereden de ses çıkartıyorsunuz, Afrika'da bulduğunuz herhangi bir şeyden de...
- Her şeyden duyulur ama bir amacın olması lazım.
- Bilgisayarda yok mu bu sesler, yapay zeka çıkartamaz mı?
- Yapay zeka beş para etmez, çok kızıyorum ona. Hiç lüzumu yok ya. Ama teknoloji ve sağlık için lazım tabii ki.
- Tuluyhan Uğurlu ortak bir çalışma yaptınız mı hiç?
- O acayip bir arkadaş. Tanışmamız lazım. Renkleri çalarsın, Çin yazılarını çalarsın, köşeleri çalarsın. O da bu kafada. Çalınmayacak bir şey yok yani.
- Kaç ülke gezmişsinizdir hocam?
- Bilemiyorum ama Japonya ama Çin'e gidemedik ama dokuz kere Hindistan'a gittim.
EN SON HABERLER
- 1 Beklentiler arttıkça boşanmalar da fazlalaşıyor
- 2 Batı’da çocuklar bunalımda
- 3 İçindeki sesi dinleyen bir diva
- 4 Gidenin ardından kalan sessizlik değil dönüşümdür
- 5 Bir düğün dernek meselesi: 150 dolara yuva kuruyorlar
- 6 Video ekranlarından kafamızı kaldıramıyoruz
- 7 Türk liselilerin müthiş başarısı
- 8 Rahmi Aksungur sanatseverlerle buluşuyor
- 9 Anne-babalar ekran başında kayboluyor
- 10 İnsanlık Gazze’deki vahşete daha ne kadar sessiz kalacak?