Ali Bayramoğlu

09 Temmuz 2014, Çarşamba

Muhalefetsiz siyasete mahkumiyet

2007 Temmuz seçimleri sonrası Baykal soruyordu:

'CHP bu seçimlerde neden başarısız oldu?'

Yanıtı tarihiydi, simgeseldi, şöyleydi:

'Tarikatlar, ABD ve AB, ikinci cumhuriyetçiler, Kürtler AK Parti'yi desteklediği için...'

Aslında doğruydu...

AK Parti toplumun farklı kesimlerinden, liberallerinden, inançlılarından, Kürtlerinden destek aldığı için, iç dinamiklerin enerjisini kendisinde topladığı için başarılı olmuştu...

Doğruydu, dış dünyadan çağın ruhunu, değişim ve istikrarı temsil ettiği için destek almıştı.

Bu tabloyu tersten okuduğunuz zaman CHP'nin neden kaybettiğini, hâlâ kaybetmeye devam ettiğini ve kaybetmeye mahkûm olduğunu anlayabilirdiniz, hâlâ anlayabilirsiniz...

CHP toplumu ve çağın ruhunu temsil etmediği için kaybediyor.

AK Parti'nin yaşadığı inişe, özgürlük konusunda moral üstünlüğünü kaybetmesine, imaj kaybına rağmen bu tablo değişmiyor.

CHP bunun bile gerisinde kalıyor.

Son seçimlerde MHP, ancak özellikle CP etrafında tüm muhalif oylar toplandı. Gezi sonrası AK Parti'ye kayıp yaşatmak sol, modern, seküler çevreleride ana motivasyondu.

CHP ve etrafına kümelenenler buna rağmen hüsran yaşadılar. 'CHP'nin oyları Türkiye'nin 1/3'ünde, yaklaşık 30 ilde yüzde 10'dan azdı. Ülkenin ¼'ünde ise sadece yüzde 10 ile 20 arasındaydı.

CHP ülkenin sadece 1/3'inde anlam taşıyan bir temsil oranına yükseliyor. Önemli ölçüde Trakya ve Ege Bölgesine sıkışmış bir siyasi partiden söz ediyoruz. CHP'nin temsil ettiği bu doku sadece ana muhalefet partisinin 'iflas'ına işaret etmez, aynı zamanda Türkiye'nin sosyolojik bakımdan da dev bir muhalefet sorunu ve boşluğuyla karşı karşıya olduğunu gösterir. Tek örnek yeterli: CHP'nin Doğu'nun ezici çoğunluğu ve Güney Doğu'nun tüm illerinde yüzde 10' nun altında oy alıyor olmasının anlamları üzerinde ciddi bir şekilde düşünmek gerekir...

CHP açısından dün ve bugün açısından süreklilik adeta mutlak.

Kemalist modernleşme modeli, ödevleri, hakları, tavırları, yaşam biçimiyle sıkı sıkıya tanımlanmış bir 'Türk-laik yurttaş' kimliği üzerine oturtulmuş, bu resmi kimlik çerçevesinde yaratılmaya çalışılan resmi 'insan' kemalist modernizasyon projesinin temel taşıyıcısı olmuştu.

CHP hâlâ bu modelin peşinde olduğu, bu modeli savunduğu için acınası haldedir.

CHP bu resmi kimlik dışında kalan tüm kimlik ve taleplere, yani devlet-birey kutuplaşmasında bireyin özerkliğinin altını çizen siyasal hareketlere merkezkaç güçler olarak baktığı için acınası haldedir.

Kemalist anlayışa göre toplumdaki tüm aracı aktörler ve kurumları, bu resmi kimlik projesini gerçekleştirecek işlevlerle donatılır.

Başarısız olmuştur çünkü CHP'nin 'demokrasi' anlayışı kültürel, dinsel ve etnik farklılıklara ve değerlere özel mekânlar ve özel yaşamlar çerçevesinde özgürlük tanınmakla sınırlı kalmıştır.

Bu öyle 'demokrasi' anlayışıdır ki, terakkiden, özel mekânların kamusallaşması ya da en azından çoğalmasını değil, özel mekânlar ve dünyalar çerçevesinde ifade edilebilecek değerler ve farklılıkların sayısının artmasını anlar.

Başka bir deyişle, merkez güç-merkezkaç güç çatışması, özel yaşamların ve yerel-kültürel kimliklerin özel yaşamlara hapsedildiği, kamu yaşamının ise siyasal merkez tarafından belirlendiği bir yapılanmayı ifade eder.

Bu yapılanma, özel alanla kamu alanını birbirinden sıkı sıkıya ayıran, ancak ayırırken kamu sahasını, 'yerel değer karşıtı evrensel değerlerle' ahlakileştiren bir ikilik üzerine oturur.

Türk siyasal yaşamı uzun süre, merkezkaç güçlerin taleplerini gerçekleştirme çabalarıyla, merkezin bunları bazen doğrudan bazen ehlileştirerek bastırma çabası arasındaki gerilimden biraz bu nedenle beslenmiştir...

Bu öyle bir anlayıştır ki, laiklik kültürel ve sosyal sahada bir toplumsal grubun hükümranlık tekelini ifade eder. Ve bu tekel, ekonomik sahada kapalı bir rant sistemi tarafından beslenir.

Bunun içindir ki, temsil hala demokrasi algısının esasını oluşturur Türkiye'de.

Bunun içindir ki, CHP üzerinden bu ülke muhalefetsiz siyasete mahkumdur

SON DAKİKA