Mehmet Sait Kılıç

Mehmet Sait Kılıç

10 Ekim 2018, Çarşamba

Dünyanın çivisi çıkmış

Trump cinsel saldırı ile suçlanan Brett Kavanaugh'u Anayasa Mahkemesi yargıçlığına aday gösterdi. 100 üyeli ABD Senatosu da bunu onaylandı. Böylece siyasal çıkarlar uğruna Amerikan toplumuna uzun vadeli kutuplaşmalar armağan edilmiş oldu.

Öte yandan, Brezilya'da devlet başkanlığı için genel seçimler yapıldı. Irkçı aday Bolsonaro yüzde 46, sosyal demokrat Haddad yüzde 29 oranında oy aldı. İkinci tur ay sonunda. Bolsonaro geçmişte ülkede hüküm süren diktatörlüğü savunan eski bir asker. Daha da enteresanı bu lider, cinsiyet ayrımcılığı yapan ve Trump'ı çok sevdiğini her platformda deklare eden biri. Bu gibi nedenlerden dolayı Brezilya'da milyonlar "O başkan olmasın" diye sokaklara döküldü.

Diğer yandan, geçtiğimiz Pazar Bosna'daki seçimlerde, "Sırplar Bosna Hersek'ten ayrılsın" diyen ulusalcı bir lider Başkanlık Konseyi'ne seçildi. Bu konseye Hırvatlar ve Boşnaklar da ortak. Bakalım bu gelişmeden sonra ülkede ne gibi atraksiyonlar arzı endam edecek?

Öbür yandan, Interpol'un (Uluslararası Polis Teşkilatı'nın) Çinli başkanı Meng Hongwei sırra kadem bastı... Belki de onun Fransa'da polise başvuracak bir eşi olmasa Çin'de gözaltına alındığını öğrenemeyecektik.

Bir diğer konu da, Cemal Kaşıkçı'nın Suudi yetkililerce kaybedilmesi olayı. Açıkçası herkes bu gazetecinin üzerindeki sır perdesinin kaldırılmasını merakla bekliyor...

Bir başka mevzu da, Bulgaristan'da yaşandı. Ülkedeki yolsuzlukları araştıran gazeteci Viktoria Marinova öldürüldü. Doğrusu bu olay, Avrupa Birliği'nde son bir yılda işlenen üçüncü gazeteci cinayeti...

Yazının sonuna gelirken şunun da altını çizelim. Bu hafta küresel güçler arasında karşılıklı suçlamaların tonu yükseldi: "Siber casusluk yaptın...", "S-300'lerin bilgisini çaldın...", "Silahlanma anlaşmalarını ihlal ettin...", "Şunu zehirledin...", "Seçimlere müdahale ettin...", "Ticari çıkarlarımıza zarar verdin...", "İnsan haklarını ihlal ettin..."

Gelinen aşamada, küresel güçlerin geçmişe göre çok daha fazla doğrudan karşı karşıya geldiğini görüyoruz... Son tahlilde, bunların hepsi postmodern karakterli Üçüncü Paylaşım Savaşı'nın birer cilveleri değil midir?

SON DAKİKA