Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ENGİN ARDIÇ

Benn de boeyle yazdem!

Latin alfabesine geçişimizden, yani 1928 yılından önce de, dilimizi bu alfabeyle yazma girişimleri yok değildi...
Ancak bu, "yabancıların okuyabilmelerini kolaylaştırma" çabasından ileri gitmiyordu tabii. Çoğu zaman da bir "Batılılaşma özentisinin" sergilenmesinden ibaretti.
Başat olan kültür Fransız kültürü olduğu için de, Türkçe'yi "bir Fransız'ın yazabileceği gibi" yazmaya çalıştılar. Elbette Latin alfabesiyle Türkçe için herhangi bir yazım kuralı da saptanmış değildi, bunu hangi merci yapacaktı?
Öncelikle kartvizitlerde rastlanırdı buna:
"Docteur Khalid Nejdet... Dakhiliyye khastaliklari mutekhassissi.. Asmali Mesjid Sokake... Beyoghlou..."
Bu tadı, yıllar sonra, kıymeti pek anlaşılamamış edebiyatçımız rahmetli Sevim Burak vermeyi denedi.
Bazı eserlerinde, Osmanlı'nın son dönemine "gönderme yaptığı" bazı yerlerde, "levanten kültürünü görsel olarak da yansıtmayı amaçladığı" ama bir o kadar da modern biçim denemelerinde bu Fransız "gustosuyla" yazdı bazı paragrafları.
Altmışlı yıllarda biz genç okurlarını çok çarpan, ilginç ve hoş bir lezzetti bu.
1928 yılı geldi, ilk zorunlu ama o ölçüde de ürkek denemeler başladı Latin alfabesiyle... Ankara'dan kanun çıkmıştı, devrim yapılmıştı, üstelik üç ay gibi son derece kısa bir geçiş süresi tanınmıştı ama kimse yeni alfabeyi nasıl kullanacağını henüz doğru dürüst bilemiyordu.
Örneğin, "i" harfinden ayırmak için "ı" harfinin üstüne de nokta yerine İspanyolca'nın "ny" sesini veren "tilde" yani "dalgalı çizgi" işareti gibi bir şey koymayı denediler! (Sevgili Erdal Şafak, kullandığımız klavyede ne yazık ki Fransız aksanları olmadığı gibi İspanyol aksanları da yok, okurlarımız artık bir zahmet gözlerinde canlandıracaklar...)
Sonra bu fazla ve gereksiz bulundu, "ı" harfi bugün kullandığımız şekilde noktasız yazılmaya başlandı. Bu çok daha kolay bir çözümdü tabii.
Yeni alfabe ve yeni imla giderek oturdu, yerleşti. Ama günümüzde bu kurallar yeniden çiğneniyor.
Çiğneme, öncelikle turizm alanında başladı. Burada da amaç, tıpkı yüz yıl önceki dedelerin yaptığı gibi, "yabancının rahat okuyabilmesi ve telaffuz edebilmesi" oldu: "Pascha Tours" falan gibi...
Canım azıcık özenti boyutu da yok değildi tabii bu işin.
Dükkân tabelaları, otel isimleri falan da bu akımdan nasiplerini aldılar: "The Marmara"...
Kim demişti onu yahu, Çetin Altan mı demişti, "yirmi birinci yüzyılda Türkçe-İngilizce kırması piç bir dil kullanılacak" diye.
Hani İnternet'in feysbukuna nikinizi yazıp, pesvördünüzü girip çet yapıyorsunuz ya, sonra da istemediğiniz şeyleri diliit ediyorsunuz, aha da o muhabbet. Telefon edeni "geri aramak", şifreyi "kırmak" gibi utanç verici Türkçe rezillikleri de bu kapsamda. "Ooo yooo, ciddi olamazsın dostum... Hey dostum, dur bi dakka!... Sorunun ne senin?... Kahretsin!"... Bu da televizyonun piç lisanı.
Amerikan kültür emperyalizmine tam teslimiyet.
Geçen gün okudum, bir işkadını "Haremlique" diye bir marka yaratmış.
Bu tür şeyler yasak mıdır değil midir?
Deghilsse, benn de bougune bu yazeye boeyle yazarem, khayde bakalem, kem ne karecher?
Ama "w" yasak, öyle mi efendim?
"Q" serbest, "w" yasak.
Çünkü Kürtler kullanıyorlarmış.
George Washington aslen Şırnaklı'ydı herhalde. Ya Haremlique'i yasaklayın, ya Perwari'yi serbest bırakın. Tutarlı olun.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA