Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ENGİN ARDIÇ

Bu da bizim yenimiz yakamız

Bilet kuyruğu Emek Sineması'ndan çıkmış, sokağın köşesini dönmüş, caddeye taşmış ve ünlü İnci Pastanesi'ni de geçmiş, Çiçek Pasajı'na doğru uzanmıştı...
O zamanlar pasaja "paşaz" diyen lumpenler yoktu henüz ortalıkta.
Sokağın köşesinde kocaman bir tabela, Batı Yakasının Hikâyesi.
Hemen altında iki ayrı küçük tabela, İstanbul'da bilmemkaçıncı hafta, Paris'te bilmemkaçıncı hafta.
Biletler on liraydı. Çok para.
1963 yılının sonbaharı...
Filmi çoğu kez kuyrukta bekleyerek, kimi zaman karaborsadan bilet alarak on kere seyrettim. Daha sonra da kaçak "longplay" plağına tam iki yüz papel bastırttım babama, çok bozulmuştu rahmetli.
Koltukta yer bulmak çok zordu, balkondan seyrettim.
Büyülenmiştik. Her seferinde büyü daha da artıyordu.
Hayatımızda ilk kez "stereo" sesi de orada duyduk.
Birkaç saniye "mono" ses veriliyor, sanki seyirci aradaki farkı daha iyi anlasın diye, sonra stereoya geçiliyordu...
Vay anam! Bu nasıl bir sesti?
Oyuncularla sanki akraba olmuştuk, o kadar yakın geliyorlardı bize: Başta elbette Natalie Wood, Richard Beymer, George Chakiris, Russ Tamblyn, Rita Moreno...
Beyoğlu mağazalarında "Maria gecelik" satılırdı, kısa, beyaz, yakası ve kol ağızları fırfırlı.
Jets çetesine katılmak isteyen ve sürekli itilen kakılan yeniyetme kıza çaktırmadan abayı da yakmıştım, yıllar sonra internette yaşlı bir kadın olarak rastlamak beni üzmüştü, adı Susan Oakes. Turşu olmuş.
Filmin başlarında tepeden çekilmiş o Manhattan görüntülerine nasıl şaşmış (hele ilk kez bir beyzbol stadyumu görünce), yollara ve köprülere hayran kalmış, Jets çetesi sokakta yürürken birdenbire dans etmeye başlayınca (garip ve anlamsız hareketler yapınca!) nasıl da gülmüş ve yadırgamıştık...
Bir de Tony'nin cesedi başında Maria'nın şarkı söylemeye koyulması yok mu... Sinema salonu "cık cık cık" seslerinden geçilmiyordu, Amerikan müzikal gerçeği bize azıcık ters geliyordu.
Bu film bizim beynimize ve beğenimize çakılmıştır (hani bazı askerlerimizin "Atatürkçülüğü beyinlerimize çivi gibi çakmak" istemesi misali), hiçbir kuvvet onu oradan söküp atamaz.

***

Steven Spielberg "Ben atarım" demiş, filmi yeniden çekmiş.
Yani müthiş bir kumar oynamış.
Ya batar ya çıkar. Ortası olmaz. Herhalde filmin altmış yıllık eskiliğine, hayranlarının da ya ölmüş ya da bizim gibi tohuma kaçmış olmalarına güveniyor.
Seyredecek miyim?
Bilemiyorum.
Ya büyü bozulursa?
Ülkemizde filmin asıl temelini, Broadway müzikalini oynadılar, gitmedim. Berbat edeceklerini biliyordum.
Ama bu Spielberg, boru değil...
"Bazı sahneler orijinalinden iyi" diyorlar eleştirmenler, örneğin eskisinde olmayan, polislerin Barnardo ile Riff'in cesetlerini buldukları sahne (ne gerek vardı?)...
Bizim kuşak için en ilginç yanı, o ufak tefek, fıldır fıldır esmer bomba Rita Moreno'nun bu kez bir kocakarı olarak gene asıl filmde olmayan eczacı Doc'un eşini canlandırması...
Tony ile Maria'yı oynayan kızla oğlana baktım, şimdi pek tıfıl göründüler gözüme...
Ama bizim aşkımız altmış yıllık.
Kusura bakmayın ama bu konu benim için Kılıçdaroğlu'ndan çok daha önemlidir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA