"Biz buyuz" diyor...
Kırgın...
Söylediğinden de hiç memnun değil...
Çünkü "biz" dediğinin uzandığı alan o kadar geniş ki...
Memleketini, insanını nasıl sevdiğini biliyorum.
Uzun bir süredir tekerlekli sandalye yardımına ihtiyaç duyan dostum sonunda kendini tutamayıp kelimelere döküyor yaşadığını:
"Beni bir hastanenin 8 kişilik asansöründen attılar...
Niye?
Çünkü arabam ağırlık yapıyormuş, asansörün çalışmasını engellemiş...
İki kişi binmekten vazgeçip beklemeyi tercih etmedi ama gönül rahatlığıyla beni çıkardılar.
Şu ülkede bin türlü güzellik yaşadım ama bu da biziz işte!"
Ağzımız şaşkınlıktan bir karış açık biçimde onu dinlerken, hafif dalgacı biçimde ekliyor: "Bir ara herkes kalp işareti yapıyordu. Sonra ne oldu anlamıyorum ki..."
***
Dünkü yazımı okuyan bir ahbabım mesaj attı: "Nankörlük nasıl bir şeydir şimdi tam kafama dank etti. Yazında 'yarın kaybı' dediğin şey... Yarın hiç gelmeyecekmiş gibi hem tabiatı, hem insanları, hem eşyaları kırıp dökmek yani...***
Bir başka ahbabım tatil rutinini anlatıyor:***
Bir de öğretmen ahbabımı dinleyelim mi?***
Ah, yine hayatımızın orta yerinden, ta kendimizden konuştuk...
Siyaset mi? Büyük meseleler mi?
Hepsi bu küçük meselelerin üzerine inşa ediliyor aslında...
Bu küçük meseleleri eze eze ama "natura"sını da bunlardan bularak...
O yüzden işte!
Yarın yokmuş gibi etrafı kirletmek ne demek bir düşünelim...
Çocuklarımız yarın değil mi?
Sizin hiç yarınınız yok mu?
***
NOT DEFTERİ
Herkes geçmişten şikâyet ediyor. Ama kimse bugünü, geleceğin geçmişi olarak düşünmek istemiyor. (KAVEH AKBAR / Martyr)
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz
Haşmet Babaoğlu | 'Anlayamıyorum ki...'