Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Faşizmin askerisi mi, yoksa sivil olanı mı tercih edilmeli?

Yurttaki ve dünyadaki değişimi ıskalayanların halini, sağır olan ama bunun farkında olmayan köylünün haline benzetirim.
Bu adamcağız kahvede otururken diğer köylülere şöyle dert yanıyormuş:
- Benim eşeğim çok garipleşti... Önceleri kendini ifade etmek için anırırdı. Şimdi sadece ağzını açıp, dişlerini gösteriyor!..
Mesela Türkiye'de bundan önce olduğu gibi bundan sonra da "Askeri demokrasi" denilen rejimin devam edebileceğini zannederken bu rejimin "Siyaset-medya-ordu" sacayağından oluşan zeminindeki değişimden ürken bir kesim medyada durum, "Sivil faşizme gidiş" olarak değerlendirilmiyor mu?
Bütün gerçekleri yanlış algılayan ve bunları okurlarına da aktaran kesimden bir meslektaşın başına gelenleri anlattılar geçen gün.
Bu meslektaş Levent'ten Taksim'e gitmek için metroya binmiş.
Metro vagonunda yanında oturan kişiye değerli gözlemlerini aktarmak istemiş.
Vagonda ayakta duran yolcular arasındaki bir genci işaret etmiş:
- Zamane gençleri ne kadar garipleştiler. Mesela şu kıza bakın, kendini erkeğe nasıl benzetmiş.
Bu sözleri dinleyen koltuk komşusu bizim meslektaşı terslemiş, "Elbette erkeğe benzer, çünkü o genç benim oğlumdur" demiş.
Meslektaşımız bu cevap üzerine özür dilemiş koltuk komşusundan...
- Özür dilerim. O delikanlının babası olduğunuzu bilemezdim, demiş.
Bu defa yanında oturan kişi daha da sinirlenmiş ve bağırarak terslemiş meslektaşımızı:
- Susun artık!.. Ben o delikanlının babası değil annesiyim!

Eski alışkanlıklar

Aslında seçilmişlerin yönetime egemen oldukları zamanlarda, iktidardaki partiyi faşist olmakla suçlamak tabii ki yeni bir durum değil.
"Tek Parti" döneminde susmak zorunda kalanlar, ilk serbest ve gerçek seçimle 1950'de Demokrat Parti iktidar olunca, "faşizm geliyor" içerikli yayınlara hemen başlamamışlar mıydı?
Rahmetli karikatürcü Ali Ulvi Ersoy'un o dönem Cumhuriyet'inde yer alan bir karikatürü "Faşizm geliyor" literatürünün temel yapıtlarından biriydi mesela.
Bu karikatürde Başbakan Adnan Menderes tren istasyonunda peronlardan birinde durmaktaydı.
Menderes'in tam üzerindeki levhada ise "2'nci Peron" yazısı vardı.
O dönemde sivil faşizmin basını nasıl susturduğunu anlatmak için fıkralar da üretilirdi.
Bunlardan birine göre, bir Türk gazetecisine bademcik ameliyatı yapan doktor, o yılın Tıp Nobeli'ni almış.
Çünkü Demokrat Parti'nin basına uyguladığı baskı yüzünden Türk gazetecileri ağızlarını açamıyorlarmış.
Yani o doktor bademcik ameliyatını ağızdan girerek değil aşağıdan girerek yapabildiği için Nobel almış.
Demokrat Parti 27 Mayıs darbesi ile devrildikten sonra "Gerçek faşizm" in ne olduğunu gördük.

Gerçek faşizm neymiş?

Bu döneme dönük fıkra üretiminin klasiklerinden birinde, otobüste ayakta giden yolculardan biri yanında ayakta duran yolcuya "Siz subay mısınız" diye sorar.
"Hayır, subay değilim" cevabını alınca, bu defa da "Bir subay yakınınız, subay olan akrabanız var mı" diye sorar.
Yine "Hayır" cevabını alınca diklenir ve "Kardeşim şu ayağını ayağımın üzerinden çeksene" der.
Şimdi her çeşit darbeci örgütlenmelerin ve çeteciliklerin üzerine gidilirken...
Yüzlerce televizyon kanalında ve kartelcilikten arınmış çok sesli basında her konu özgürce tartışılırken... "Kürt Sorunu" bile tabu olmaktan çıkarken...
İktidarı değiştirmenin tek yolu bundan sonra seçimleri kazanmak olarak kalıcı hale gelirken...
Bütün bunlardan "Sivil faşizm geliyor" sonucuna varmak tabii ki kolay değildir.
Ama herkes kendince bir yetkiye ve misyona sahiptir.

Görev ve yetki meselesi

Neticede bazıları da askerin siyaset dışı kalmasını "Faşizm geliyor" diye yorumlamakla yetkili kılmışlardır kendilerini.
Tuvalete ibrikle girildiği zamanlarda adamın biri dolu ibriklerden birini alıp içeri girerken tuvalet görevlisi müdahale eder:
- Bırak bakalım o elindekini, diğerini al, der.
Adam söyleneni yapar ama içeride de hep bunu düşünür... İşini bitirip çıkarken görevliye sorar:
- O ibriklerin hepsi doluydu, neden benim aldığımı bıraktırıp diğerini almamı istedin?
Tuvaletçi kaşlarını çatıp, cevap verir:
- Akşama kadar burada durmakla görevli olduğuma göre, benim de bu kadar yetkim olmasın mı yani?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA