İstanbul'da Ekrem ve ekibine yönelik rüşvet ve yolsuzluk operasyonlarının yarattığı korku, yolsuzluk yapılan diğer illerdeki CHP'li belediyelere de sıçradı.
Adana Belediye Başkanı Zeydan Karalar panik hâlinde...
"Korku dağları sarmış" derler ya!
Korku, sadece Zeydan ve ailesini değil, Adana Büyükşehir'deki bürokratları da sarmış meğer.
Ama korkunun ecele faydası yok!
Korkmakla tehlike önlenemez ki...
Şaibeli işler yaparken düşüneceksiniz bunu.
Mesela Zeydan Efendi'nin yumuşak karnı oğludur.
Ve Mert'in organize ettiği reklam işleridir.
Özellikle de billboard meselesidir!
Açık hava reklamlarının efendisi Mert Karalar ve reklamcı dostları için hazin son yakındır.
Başkan Karalar uyarımıza rağmen senelerce billboard ihalesini yapmadı, "ecrimisil" kılıflı tezgâhla işi idare etti.
***
Ecrimisilin kanunsuz olduğunu ilk ben yazdım.
İBB'ye yönelik yolsuzluk ve rüşvet operasyonunda MASAK'ın hazırladığı rapor beni doğruladı.
Meralar ecrimisille kiralanır, belediye mecraları değil.
Belediye mecralarının ecrimisille kiralanması kanun dışıdır.
Ama İstanbul ve Adana'da bu tezgâhla kamu milyonlarca lira zarara uğratıldı.
İstanbul'daki billboard vurgununun bir benzeri Adana'da yaşandı.
Tek fark, organizatörler İstanbul'da tutuklandı, Adana'da tutuklanmadı.
Karalar iki yıl sonra yaptığı billboard ihalesini Mert'in arkadaşları kazanamayınca iptal etti.
Genel Sekreter Vekili Türkan Eşli'nin bir tezgâhla ihaleyi Umut Şenol-Karma ortak girişimine verdiği iddia edildi.
Umut Şenol, ödemesi gereken parayı ödemedi.
Açık hava reklamları üzerinden yapılan vurgunu defalarca bu köşede yazdım.
Gazeteci Rıfat Söylemez ise radyoda dile getirdi.
İBB'de tutuklamalar başlayınca ve ısrarlı yayınlarımız sonrası Zeydan Efendi telaşlandı.
Belediye Basın Bürosu her satırı korku ve panik kokan ipe sapa gelmez bir açıklama yolladı.
***
Yapılan açıklamada sözleşmede olmayan GAİNTBOARD konusuna hiç değinilmedi.
Tezgâh yapılmamış gibi bir hâlleri var.
GAİNTBOARD şartnamede yoksa kuramazsınız.
Ama onlar kurdu hem de kaç tane...
Ekrem'in "nimet nimet" dediği İBB'de MASAK raporlarıyla tespit edilen kamu zararı GAİNTBOARD'lardan kaynaklı.
İstanbul'da suç olan GAİNTBOARD işi Adana'da suç sayılmıyor mu?
Bu haksız kazancın hesabı sorulmaz mı sandılar?
GAİNTBOARD meselesi Adana Büyükşehir Belediyesi'ni ne kadar kamu zararına uğrattı?
Büyük billboardlara hangi bürokrat göz yumdu?
Ve Mert Karalar hangi bürokrata talimat verdi?
Gelelim asıl soruya...
15 Nisan'da Umut Şenol-Karma ortak girişiminin sözleşmesi feshedildi.
Açık hava reklam alanlarında yer alan reklamların faturasını kim kesti?
Para kimin cebine giriyor beyler?
Mert Karalar ile reklamcı kankileri, talanın neresinde? Fesih sonrası reklam alanlarını kim satıyor?
İlk günkü gibi Mert Karalar mı açık hava reklamlarında son sözü söylüyor yoksa?
***
Zeydan Efendi korktuğu için sözleşme dışı yapılan GAİNTBOARD'ların "sökülmesi" talimatını vermiş.
Kafa bu kadar çalışıyor demek!
MOBESE sistemini unuttun mu Zeydan Efendi?
Büyük paralara satılan bu reklam panolarının bulunduğu yerdeki MOBESE kameraları vurgun ve talanı çoktan kayıt altına almıştır...
O kayıtlardan reklam vereni, hangi gün hangi saatte o reklamların asıldığını da görebilir savcılar.
Yani kaçışın yok Zeydan Aga...
Unutma ki MOBESE reklamcı maskeli vurguncuyu da, hırsızı da yakalar!
"Gazze'de olup bitenlerle ilgili konuşulacak söz kalmadı. Artık çiğnenecek yasa da kalmadı... İkiyüzlülük apaçık ortada. Ortak insanlığımız iflas etti. İnsan haklarının bir ten rengi var; tenin ne kadar koyuysa, o kadar az insan hakkına sahipsin." Bu sözler İsveçli milletvekili Abir Al-Sahlan'ın Avrupa Parlamentosu'na yaptığı konuşmasından alıntı. Acı gerçeği insanın yüzüne vuran kelimeler...
Gazze'de ölenlerin sayısı 53 bine ulaştı. Ölenlerin çoğu sivil. Bunlar resmi rakamlar. Bilimsel tahminler, hayatını kaybedenlerin sayısının 100 bini aşmış olabileceğini gösteriyor. Rakamın biraz daha fazla veya az olması, İsrail'in yaptığı vahşeti ve tüm dünyanın buna yeterince tepki gösteremediği gerçeğini değiştirmiyor.
İsrail'in vurdumduymazlığı öyle boyutlara ulaştı ki artık Batılılar bile rahatsızlıklarını gizleyemiyorlar. Financial Times ve The Economist gibi yayın organları, İsrail'in saldırılarını daha açık biçimde eleştiren yazılar yayınlamaya başladı. İngiltere, Fransa ve Kanada yaptıkları ortak açıklamada İsrail'e karşı somut adımlar atabilecekleri uyarısında bulundu. Bunun yanı sıra İngiltere, İsrail ile gerçekleştirdiği ticaret anlaşması müzakerelerini askıya alma kararı aldı. Bu açıklamalar ve önlemler hem çok geç hem de çok yetersiz. İslam dünyasından gelen cılız tepkiler ise ayrı bir utanç kaynağı.
İsrail'in saldırıları, Gazze'de taş üstünde taş bırakmadı. Dünya Bankası, Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler'in yayınladıkları ortak raporun sonuçlarına göre, saldırıların neden olduğu toplam hasar, Filistin'in GSYH'sinin 1.8 katına ulaşmış durumda. Ekonomik kayıplar bundan önceki İsrail saldırılarının çok üzerinde. Raporun tahminleri, Gazze'deki insani gelişime yönelik ilerlemenin 69 yıl geriye gittiğine işaret ediyor. Bölgenin yeniden inşası için en az 53 milyar dolara ihtiyaç duyulacağı tahmin ediliyor ki bu rakam Filistin'in ekonomik büyüklüğünün 3 katı kadar bir seviyeye karşılık geliyor.
Kalıcı barışa ve "Özgür Gazze"ye ulaştıktan sonra ekonomik yaralar bir şekilde sarılır. Ama Filistinli çocukların yaşadıkları travmalar ve bizim insanlık olarak yaşadığımız bu utanç hafızalardan ve kalplerden silinmez.
HARVARD'A GAZZE CEZASI MI?
Trump yönetimi, Harvard Üniversitesi'nin uluslararası öğrenci kabul etme hakkını iptal ettiğini açıkladı. Gerekçe olarak da Harvard "kampüsünde şiddet ile antisemitizmi teşvik etmek ve Çin Komünist Partisi ile koordinasyon içinde olmakla" suçlanıyor. Harvard, son dönemde Gazze'ye destek gösterilerinde ön plana çıkan bir üniversite. Bu yüzden üniversite bir süredir ABD'deki bazı lobilerin ve Trump'ın hedefindeydi. Öyle ki geçtiğimiz yıl üniversitenin rektörü Claudine Gay, kampüste düzenlenen İsrail karşıtı gösterileri düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirmek gerektiği yönünde açıklama yaptığı için baskıya maruz kalarak istifa etmek zorunda kalmıştı.
ABD'yi ticaret savaşları falan batırmaz. Ancak Amerikan ekonomisine girişimci, bilim insanı ve nitelikli işgücü olarak çok kritik katkılar sağlayan uluslararası öğrencilere yönelik bu düşmanca tavır devam ederse, işte o zaman ABD kendi tabutuna çok büyük bir çivi çakmış olur.
TAHVİL PİYASASI TRUMP'I SIKIŞTIRIYOR
Trump yönetiminin senatodan geçirmeye çalıştığı vergi indirimleri yasa tasarısı bu haftanın önemli bir gündem maddesiydi. Tahvil yatırımcıları bu teklife karşı Trump'a uyarı sinyalleri gönderdi. Amerikan 30 yıllık tahvilleri yüzde 5'in üzerine çıktı. Bizim için bu oran düşük kaçabilir. Fakat salgından önce oranın yüzde 2 olduğunu ve 2007'den bu yana yüzde 5'in üzerinin sadece iki-üç görüldüğü dikkate aldındığında tahvil yatırımcısından gelen uyarının ciddiyeti daha iyi anlaşılabilir.
Trump, ekonomiyi canlandırmak için vergi indirimlerini kullanmak istiyor. Malum tarife artışları sonrası resesyon riski artmıştı. Washington yönetimi vergi indirimlerinin sağlayacağı tüketim ve yatırım harcamaları artışlarıyla resesyon riskini bertaraf etmeyi hedefliyor.
Yatırımcılar, halihazırda ABD'de bütçe açığı ve kamunun borç seviyesi yüksek seviyelerde olduğu için kamu bütçesindeki ilave bir bozulmanın Amerikan hazinesini ve kendilerinin daha önce yaptıkları tahvil yatırımlarını tehlikeye atacağından endişe ediyorlar.
ABD'deki çalkantıdan kendilerine fayda çıkarmayı hedefleyen AB, tahvil yatırımcılarına 'buyurun bize gelin' mesajı gönderiyor. Avrupa tahvil piyasasının Amerikan piyasasının yerini alması kolay değil. Bununla birlikte Amerikan şirketlerinin son aylarda euro cinsinden tahvil ihraçlarını arttırmaları not etmeye değer bir gelişme.
Murat Bardakçı dün Ekrem İmamoğlu'nun yolsuzluk soruşturmasında adının geçtiğini yazdı.
Mesele şuymuş: İmamoğlu'nun Beylikdüzü döneminde aralarında Bardakçı'nın da bulunduğu 17 yazarla "hayalî söyleşiler" yapıp belediyenin kasasından o zamanın parasıyla 1 milyon lira çalmışlar.
"Ne söyleşi yaptım ne de para aldım" diyen Bardakçı konunun sorgusunda İmamoğlu'na da sorulduğunu ancak kendisinin "Bu soruyu muhatap almıyorum. Tüm isnadları şiddetle reddederim" dediğini hatırlatıyor.
Ve yazısını şöyle bitiriyor:
"Beylikdüzü Belediyesi'nin düzenlendiği iddia edilen ama tamamen hayalî olan program için bir milyon liraya yakın paranın ödenmesinin hesabını belediyenin o zamanki başkanına sormak tabii ki hatadır! Cumhuriyet Savcılığı'nın bu konu hakkında asıl sorumluların, yani Hartum, Tokyo, Mumbai, Kinşasa vesaire gibi şehirlerin belediye başkanlarının ifadesine başvurması gerekir!"
Yazar ne yapsın, ancak mizahla anlatılabilecek bir rezalet.
Baksanıza her gün İBB'deki yolsuzluğa dair bir başka delil ortaya çıkarken, İmamoğlu'nun en yakın ekibi, müdürleri hırsızlık ağına dair itirafta bulunurken kimileri hâlâ "ne olmuş ki" diye söyleniyor.
Özgür Özel ise yine ağaca toslayıp ayılacak olan kitlenin gönlünü hoş tutup koltuğunu korumak için CHP'yi bu meselelere bulaştırıyor. Ana muhalefet partisinin kurumsal kimliğini, bir yolsuzluk soruşturmasında kalkan yaptırıyor.
Dün de Sosyalist Enternasyonel'in İstanbul'daki toplantısına katılan İspanya Başbakanı Sanchez'in eline İmamoğlu'nun karikatürünü tutuşturmuştu.
Özel'in "Dostum Sanchez" diye bahsettiği İspanyol Başbakan resmi gönülsüz tutuyordu. Konuşmasında da İmamoğlu'nun adını bile anmadı. Muhtemelen içinden de "Ulen nereye düştük" diye söyleniyordu.
***
SABOTAJ!
Netanyahu'nun karşısında en kararlı duran Avrupa ülkesi olan İspanya'nın başı elektrik kesintileriyle dertte. Hâlâ sorunu tam olarak çözemediler.
Geçtiğimiz gün de Başbakanları Sanchez "İsrail'in Eurovizyon'da ne işi var" diye sorunca ülkenin telefon ağı da çöküvermişti.
Raslantı bu ya dün de ne olsa beğenirsiniz? Netanyahu'nun Starmer ve Carney'le birlikte Hamas'ın yanında yer almakla suçladığı Macron'un fişini çekmesinler mi?
Üstelik de Fransa'nın prestij işlerinden Cannes Film Festivalinde.
Trafik lambalarının bile çalışmadığı caddelerde jet sosyetenin yaşadığı korku film olur.
Evet, evet filmini de yine kendileri yapar.
Sabotaj!
***
TRUMP'TAN NETANYAHU'YA BİR DARBE DAHA
Özgür Özel, Sosyalist Enternasyonel'de İmamoğlu karikatürünü kaldırıp "bırakınız yapsınlar, bırakınız..." mesajı verirken, Ahmet Şara da ABD'nin Suriye'ye yönelik yaptırımları kaldırdığı gecenin sabahı soluğu İstanbul'da aldı.
Normaldir. Arabistan'da bu kararı alırken Cumhurbaşkanı'nı arayan Başkan Trump gazetecilere de "Dostum Erdoğan'ın talebi" demişti.
Okyanus ötesinden bölgemize, Avrupa'dan, Suriye'ye kadar müttefiklerini kaybeden Netanyahu şimdi ne yapsın?
***
PESTİSİT İSTATİSTİKLERİ
Çarşamba gecesi 'Sebep Sonuç'ta pestisit meselesini konuştuk.
Çok dönüş alıyoruz.
Dün de bu köşede Tarım ve Orman Bakanlığı'nın "pestisit kullanımının normal seviyelerde" olduğuna dair istatistiklerini paylaştım.
Tartışma sürüyor. Çiftçilerden hâlâ telefonlar geliyor. Verilerin sahadaki gerçeği yansıtmadığı görüşündeler.
Bakanlığın meraları, ormanları da hesaba katıp hektar başına yılda 2,6 kg pestisit kullanıldığı sonucuna vardığını ancak tarımsal üretimin merkezi olan Mersin, Adana, Manisa, Antalya gibi illerde yılda 17 kilodan fazla pestisit kullanıldığını iddia ediyorlar.
Resmi çiftçi örgütlerinin internet sitelerinde bile yasaklı olan tarım ilaçlarının aleni şekilde satıldığına dair pek çok da link göndermişler.
Derdimiz bağcıyı dövmek değil, asgari tarım ilacına maruz kalmış, makul fiyattan üzüm yemek.
Heyecan yapmadan, sündürmeden, şarlatanların ekmeğine zeytinyağı sürecek bir paniğe neden olmadan bu sene pestisit sorunumuzu tarihe gömelim.
Ne kadar zor olabilir ki?
Türkler'in atayurdu.
Altay dağlarının kuzeyi ile Sayan dağlarının güneybatısı arasındaki bölgenin en eski Türk yurdudur. Buna göre Minusinsk bölgesindeki Afanasiyevo ile (M.Ö. 2500-1700) Andronovo (M.Ö.1700-1200) kültürleri eski Türk yurdunun Proto-Türkleri'nin temsilcisidir. Türk tarihinin ilk yılları hakkında Ahmet Taşağıl'ın araştırmaları son derece önemlidir.
Göktürkler (çiz. Cemalettin Şahin)
TÜRKLERE İSİM VEREN DEVLET
Türkler Hunlarla M.Ö. 300'lü yıllarda tarih sahnesine çıktılar. Hunlar, birinci yüzyılın sonlarından ikinci yüzyılın ortalarına kadar Orhon bölgesinden Güney Kazakistan bozkırlarına yayıldılar. Mete Han zamanındaki askeri teşkilat günümüze kadar etkili oldu. Türkler, at, yay ve kendisinden daha kalabalık ordulara karşı mücadeleyi sağlayan askeri sistem sayesinde bozkırlara hakim oldular. Hunlar'ın bir kısmı Avrupa'ya giderek, Avrupa Hun Devleti'ni kurdu. Yüzbinlerce Hun'lu ise Çinlileşti.
Türk göçleri (çiz. Cemalettin Şahin)
Türk adı, 542 yılında tarih sahnesine çıkan ve 552'de bağımsızlığını ilân eden Göktürk (Kök-Türk) Devleti'yle resmî bir kimlik kazandı. Aslında bu devletin resmi adı adı Türk'tü. Bugünkü Moğolistan'da kurulan Göktürk Devleti, Kore'den Kafkaslar'a kadar geniş bir alaa hakim oldu. Türk milletine ad verme şerefi kazanan Göktürkler'in tarihi, bağımsız devlet olarak yaklaşık iki yüz yıl sürdü.
Türk boylarının hemen hemen tamamı (Oğuzlar, Karluklar, Kıpçaklar, Uygurlar...) Göktürk bayrağı altında toplanmıştı. Türk milleti ve kültürü Göktürk döneminde her bakımdan sistemli bir şekilde ortaya çıktı ve bir bakıma günümüze kadar Türk tarihine yön verdi.
Göktürkler'in yıkılmasından sonra Türk boyları bulundukları bölgelerde etkili olup, devletlerini kurdular. Batı'da Türgiş-Oğuz; Doğu'da: Dokuz Oğuz-Uygur; Kuzey'de: Kıpçak; Orta bölgede: Karluklar hakim oldular
Karluklar, Karahanlı, Gazneli ve Timurlu devletlerinde etkili oldular. Kıpçaklar, Altınordu, Harezmşahlar ve Memlük devletlerinde etkili rol oynadılar.
Kırgızlar.
OĞUZLAR
Proto-Moğollardan, Kıtayların 924 yılında Orhun havalisine hakim olmalarıyla birlikte, bu bölgedeki Türk boyları birbirlerini sıkıştırarak batıya doğru göçetmeye başladılar. 1027 yılına gelindiğinde artan Kıtay baskısı sonucu Türklerin batıya göçü büyük bir sel halini almıştı. Kay ve Kıpçak baskısı ile Oğuzlar da yurtlarından ayrıldılar.
Şamanî Peçenek ve Oğuzlar, Doğu ve Orta Avrupa'ya, Balkanlar'a; Müslüman Oğuzlar ise Maveraünnehir'e, Horasan'a ve diğer İslâm ülkelerine göç ettiler. Oğuzlar, 1040 yılında Dandanakan'da Selçuklular'ın idaresinde Gazneliler'i yenip, kendi devletlerini kurdular.
Oğuzlar'ın kurduğu Büyük Selçuklu Devleti, İran ve Anadolu coğrafyasında etkili oldu. Türkler'in İslâm dünyasındaki hâkimiyeti Büyük Selçuklu Devleti ile başladı. Selçuklular, İran ve Ortadoğu'nun siyasi ve dini yapısını belirlediler. Selçuklular'dan itibaren Türkler İslamiyet'in kılıcı oldular.
Oğuzlar, Türkiye Selçukluları'nı, Anadolu Türk beyliklerinin çoğunu, Karakoyunlu Devleti'ni, Akkoyunlu Devleti'ni, Safevi Devleti'ni, İran'da Avşar Devleti'ni, İran'da Kaçar Devleti'ni de kurdular.
Oğuzlar, Türk tarihinin en büyük devletini, Osmanlı İmparatorluğu'nu da kuran boy oldu. Osmanlı İmparatorluğu'nun bugünkü dünyanın Kafkasya, Balkanlar ve Ortadoğu gibi en problemli üç bölgesinin de içinde olduğu çok geniş topraklar üzerinde 600 yıl süren hakimiyetinin günümüze tesiri çok büyüktür. Osmanlılar'ın izlediği siyasi ve dini politikalar günümüz modern dünyasının şekillenmesinde önemli rol oynadı. Osmanlı hanedanının tarihe karışmasıyla Türkiye Cumhuriyeti ortaya çıktı.
Türkler Asya'dan Avrupa'ya yayılan alanda 120'den fazla siyasi teşekkül kurdular. Bunları rahmetli Nihal Atsız'ın dediği gibi 'Doğu Türk Devleti', 'Batı Türk Devleti' ikiye ayırabiliriz.
GÜNÜMÜZDEKİ TÜRKLER
Asya yaklaşık 4000 yıl, Anadolu ise 1000 yıldır Türkler'e vatan vazifesi görüyor. Günümüzde Türkler 7 bağımsız devlet olarak hüküm sürüyorlar. Dünyada yaklaşık 200 milyondan fazla Türk nüfusu mevcuttur.
Günümüzdeki bağımsız devlet olarak hüküm süren Türkler ve başka devletlerin hakimiyetinde yaşayan Türkler'i anahatlarıyla beş büyük gruba ayırabiliriz:
Oğuz/Türkmenler: Türkiye, Azerbaycan, Türkmenistan, KKTC, Afganistan Türkleri, İran Türkleri, Suriye Türkleri, Irak Türkleri, Balkan Türkleri, Gagauzlar..
Karluklar: Özbekistan, Doğu Türkistan Türkleri, Afganistan Türkleri, Tacikistan Türkleri.
Kıpçaklar: Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Afganistan Türkleri, Tacikistan Türkleri, Moğolistan Türkleri, Kırım Türkleri, Tataristan, Nogay.
Kırgızlar: Kırgızistan, Doğu Türkistan Türkleri, Afganistan Türkleri.
Sibirya Türkleri: Başkurdistan, Altay, Yakut (Saha), Çuvaş, Hakasya, Tuva.
TÜRK ADI
Türk adı ilk kez Göktürk dönemine ait yazılı belgelerde ortaya çıkar. Türk adı ilk olarak 542 yılında Çin kaynaklarında görülür. Göktürkler zamanında 8. yüzyılın ilk yarısında dikilen Tonyukuk, Köl Tigin ve Bilge Kağan yazıtlarında Türkçe olarak 'Türk' adı geçer. Bu döneme ait belgelerde Türk adına hem tek heceli 'Türk' hem de iki heceli 'Törük/Türük' şeklinde rastlanılır. Çin kaynaklarında Tucue Türk adı karşılığında kullanıldı. Türk kelimesine kaynaklarda çeşitli anlamlar verilir. Ancak Uygurca bir belgede geçen "kuvvet ve güç" manası Türk adının karşılığı olmalıdır. Bu konuda Ahmet Taşağıl ve rahmetli İbrahim Kafesoğlu'nun araştırmalarına bakılabilir.
MOĞOLLAR VE TÜRKLER
Büyük Moğol İmparatorluğunu kuran Cengiz Han, Moğol kabilelerinden sonra çevredeki diğer bozkır milletlerini de hakimiyetine almaya başlamış, Kırgızlar, Karluklar, Uygurlar, Hıtaylar ona bağlılıklarını arz etmişlerdi. Moğol İmparatorluğu, Türkler'in ağırlıklı olduğu bir devlettir. Nitekim Altınordu bunun en bariz örneğidir.
Moğollar'ın 13. yüzyılın ikinci çeyreğinde gerçekleştirdikleri seferler neticesinde Deşt-i Kıpçak, Harezm, Kuzey Kafkaslar, Kırım ve İdil-Bulgar Devleti'nin topraklarında Altınordu Devleti kuruldu. Altınordu Devleti 1242-1502 yılları arasında bölgeyi yönetti. Bölgedeki nüfusun çoğunluğunu Kıpçaklar (Kumanlar), İdil Bulgarları ve diğer Türk kavimleri oluşturuyordu. Moğollar askerî ve yönetici sınıf durumundaydılar. İkinci hükümdar olan Berke Han (1256-1266) döneminde Altınordu Devleti Müslümanlığı kabul etti. Özbek Han zamanında (1312-1341) İslamiyet bütün ülkeye yayıldı. Karadeniz'in kuzeyinde yaşayan kavimler Tatar olarak anıldılar.
Ülkemizin, bölgemizin ve dünyanın yaşadığı değişimi yakından görmek isteyenler Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın başkanlığında toplanan Millî Güvenlik Kurulu'nun (MGK) 22 Mayıs 2025 tarihli son kararlarına bakması yeterli.
Böylece milletiyle bütünleşmiş bir devletin nereden nereye geldiğini görecek, yenidünya ile yeni Ortadoğu'nun inşa sürecinde Türkiye'nin ne kadar etkin, belirleyici, özgüven sahibi ve vazgeçilmez bir oyun kurucu aktöre dönüştüğünü yakından tecrübe edeceklerdir.
AK Parti Diyarbakır Milletvekili Sayın Mehmet Sait Yaz'ın beraber katıldığımız bir televizyon programında eski MGK kararları ile son MGK kararları arasındaki farka dair dile getirdiği çarpıcı gerçek bence hayli önemli.
Eskiden MGK'nin ana gündemini bölücü terör, irtica, başörtüsü, laiklik, İmam Hatipler ve Kur'an kursları oluşturuyordu.
Bölücü terör dışarıda bırakılırsa neredeyse hemen her toplumsal talep veya siyasi kültürel hak arayışı 'iç tehdit unsuru ve milli güvenlik sorunu' diye nitelenerek yok sayılıyor ve bastırılıyordu.
***
Dış tehdit odağı olarak da Kıbrıs Rum Kesimi, Yunanistan, Ermenistan, Suriye, Irak ve İran gibi komşularımızın toprak bütünlüğümüze, üniter yapımıza ve siyasi birliğimize yönelik istikrarsızlaştırıcı faaliyetleri sıralanıyordu. Bunlarla bir türlü baş edemiyorduk. Daha doğrusu baş etmemize 'küresel efendiler' izin vermiyordu.***
Kendi sorunlarını çözen Türkiye aynı zamanda dünyadaki ve bölgemizdeki krizlerde de kilit bir aktör olarak öne çıkıyor. Yabancı analistlerin çoğu da bu kanıda.