Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HOP KÜLTÜR SAMİ TOSUN

Basında Fikret Mualla skandalı

Kıymetli okur, sizi bilmem ama ben şu 'medya palavraları'nın sebebini hâlâ tam olarak çözemedim. Elbette bizim teneffüs ettiğimiz havada bir sorun olduğu düşünülebilir. Hiç itiraz etmem. Ama 'palavra söyleşiler' sadece bununla izah edilebilecek bir durum değil... Evet efendim, ekranlarımızda bir süredir 'Banu Alkansız hava sahası' hakimken, milli Afrodit'imiz geçtiğimiz günlerde yine ortaya çıktı ve cildinin güzelliğini neye borçlu olduğunu falan anlatmaya başladı. Sonra Hürriyet'te bir haber gözüme çarptı. Banu Hanım, Kanaltürk'te çıktığı programda, bunca yıldır doğru düzgün çalışmadan nasıl lüks bir hayat yaşadığını anlatmış. Şöyle diyor: "15 yıl aşk yaşadığım rahmetli Gürbüz Hanif'den bana Fikret Mualla tabloları kalmıştı. Yıllar içinde bu tabloları satıp lüks içinde yaşadım. Ne yazık ki hepsi müzayedelerde gitti. Ben de bu sayede dünyayı dolaştım. Biliyorsunuz bugün bir Fikret Mualla tablosu servet değerinde. Ama elimde bir tane bile kalmadı. Kaç tane sattığımı ve hangi zengin işadamlarına gittiğini söylemem..."

PALAVRAYA UYANAN YOK
Buraya kadar her şey normaldi. En azından 'aşk yaşamak' meselesini sorgulamazsanız falan, Banu Hanım'ın durumu da dikkate alındığında normaldi. Ve fakat milli Afrodit'imiz, "Rahmetli Gürbüz ile Fikret Mualla'nın Paris'teki evini sık sık ziyaret ederdik. Gürbüzcüğüm, ünlü ressamdan küçük fiyatlara bu tabloları toplardı. O müthiş koleksiyonu da bana hediye etmişti," diye devam ediyordu. Banu Hanım, geçmişteki beyanatlarına bakılırsa, 1961 doğumlu. Ailecek Yugoslavya'dan Türkiye'ye geldikleri sene 1967... Fikret Mualla ise 1962 senesinde felç geçirmiş, vefat ettiği 1967'ye kadar, sanatsever bir Fransız hanımın himayesinde, bir çiftlikte bakılmıştı. Yani, en azından Banu Hanım'ın Türkiye'ye geldiği 1967 senesi itibarıyla, Gürbüzcüğüyle gidebileceği ve ucuza tablo kapatabileceği bir ev ya da Fikret Mualla yoktu! Hadi, Kanaltürk'te söyleşiyi yapan magazinci hanımların, "Atmayınız Banu Hanım, din kardeşiyiz," diyecek bilgisi yoktu, peki Hürriyet gazetesi hadiseyi sonradan duyururken biraz araştırıp, bu safsatayla vatandaşın başını ağrıtmayalım diyemez miydi? Peki, haberi 'kesyapıştır' yapan onca internet haber sitesi? Kaldı ki, Fikret Mualla bu, boru değil! Vallahi ne yalan söyleyeyim, Banu Alkan adı geçince içim bir hoş oluyor... Bu hanım Adnan Kaşıkçı'yla, Donald Trump'la, hatta Elizabeth Taylor'la falan aynı ortamlara takıldığını anlatıp duruyordu da, Fikret Mualla'dan ucuza tablo kapatmasına da artık sessiz kalınamazdı. Ama esas komik duruma düşen yine medya oldu! Malzeme veriyor diye, siz de gazı veriyorsunuz, durumu malum olan Banu Hanım'dan haber malzemesi, reyting sağlıyorsunuz ve fakat Allah'ın sopası yok, Fikret Mualla gelip 7 numaralı küt fırçasıyla sizi kaba etinizden dürtüveriyor! Herkes 'haber'i kesiyor, yapıştırıyor, palavraya uyanan yok!

NASIL BİR KÜLTÜR BU!
Ercan Saatçi'nin, Mahir Çayan cenazesini taşıması gibi bir şey! Uzun zamandır tutuyordum kendimi ama şimdi salıyorum işte... Efendim, Ercan Saatçi, bir söyleşisinde, "Biz de bir zamanlar solcuyduk, Mahir Çayan'ın cenazesini taşıdım ben," diye acayip açıklamalar yapmıştı yıllar önce; söz konusu cenaze kaldırıldığı sırada dört yaşında olduğu hatırlatıldığında ise, "Karıştırmışım," diye 'tashih'te bulunmuştu. Hadi, biz de yemiştik! Fakat aradan uzun zaman geçtikten sonra, bundan bir süre evvel Vatan'dan Sanem Altan'a verdiği mülakatta, "Ben Haydarpaşa Erkek Lisesi'nde okudum, solcuların kalesiydi. Mahir Çayan'ın mezarına su dökmek karşılığında 25 kuruş vermişti annesi. Bir hafta yapmıştım. Karacaahmet mezarlığında. Böyle bir kültürden geliyorum," diye, bu sefer de lafı 'cenaze'den 'mezar sulama'ya taşımıştı. Uslanmaz bir kimse kendisi... Mahir Çayan'ın mezarı Ankara Karşıyaka Mezarlığı, L/3 adası, 99 no'lu mezardır. Ve Ercan Bey lisede okurken 25 kuruşla herhangi bir şey satın alınamamaktadır; bu miktar ancak Ercan Bey'in kumbarasına atılabilmektedir! Yani, kıymetli okur, hani insan eş dost arasında palavra atar da, medyaya mülakat verirken nasıl bu kadar kontrolsüz sallayabilir, işte ben bunu anlayamıyorum... Nasıl bir kültürden geliniyor, bilemiyorum... Yahu, kontrolsüz sallama dedim de, sapık serbest çağrışımlarım beni benden aldı, yine uzaklara götürdü... Geçen hafta Rus polisi 108 kişiyi grup seks yaparken basmış, eski psikiyatr Vyacheslav Vesnin'i de 'kişisel gelişim kurumu' adı altında 'kontrolsüz' grup seks seansları düzenleme suçundan tutuklamış! Bu işin kontrollüsü nasıl olur, işte o işi de aklım almadı... Nasıl bir kültür kardeşim bu?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA