Mescit, sendika, siyaset...
Almanya'da sendikalı olan bir Türk "otomatik olarak" Türkİş'in de üyesi sayılıyordu.
Almanya'da "Türk-İş'in büroları" vardı.
Alman Sendikalar Birliği "ilk kez" bir yabancıya burs vermişti. Bu "yabancı" bir Türk'tü.
Şu anda Antalya-Akdeniz Üniversitesi'nde görev yapan Prof. Harun Gümrükçü.
Alman Sendikalar Birliği, Hamburg'da "büyük bir işyerinde" bir türlü örgütlenemiyordu.
Burası bir "gemicilik" firmasıydı.
5 bine yakın Türk çalışıyordu.
Ünlü "Still" adlı, gemi inşa şirketi.
Alman sendikacılar, yanlarına "siyaset bilimi öğrencisi" Harun Gümrükçü'yü de aldılar. "Still'e gittiler. "İşveren" dedi ki:
- İşçilerim sendikaya girmek istemiyor.
Sonunda iş "referanduma" gitti.
Sendika sordu:
- Sendikalı olmak istiyor musunuz?
Ama "işveren" bu soruya bir eklemede bulundu:
- Ey işçilerim... Sendikalı olmak mı istiyorsunuz yoksa tersanede size namaz kılacak bir yer yapmamı mı istiyorsunuz?
İşçiler dediler ki:
- Sendika değil, mescit istiyoruz.
Mescit yapıldı, sendika işi rafa kalktı.
1. Oysa, Still'e sendika girseydi... İşçilerin "mescit talebi" de karşılanacaktı.
2. Daha sonra tersanede zehirlenip Türkiye'ye gönderilenler oldu... Çok sayıda... "Ve 2-3 yıl sonra da öldüler... Aileleri hiçbir hak talep etmediler."
Aslında "yukarıdaki hikâye" çok uzun.
Biz "özetleyerek" yazdık.
Diyeceğimiz o ki...
"Dün" Batılılar "mescit vaadiyle" kandırdılar.
"Bugün" de, seçim zamanı "cami cami dolaşarak" kandırıyorlar.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.