Hayat Notları: Felsefenin Sefaleti
Eskiden insanlar, felsefeyle ne çok uğraşırlardı.
Felsefe, insanların yollarını aydınlatan dev bir fener gibiydi.
Felsefe, karanlık ormanlarda, ateş böcekleri gibiydi.
Çünkü felsefe hem bilimsel anlamda hem pratik karşılıklarıyla birlikte, insanlar için bir değer belirleme bilimiydi.
Herhangi bir durumun, bir inancın, diğerinden üstün olup olmadığı; o durumun 'etik' karşılığı; felsefeyle belirlenirdi.
Felsefe çok somuttu, yalındı, derindi ama anlaşılırdı.
"Felsefe sebep ve sonuç bilimidir."
Sonra "Yeterli nedenler bilimi" demişti Leibnitz felsefe için.
"Mümkün olduğu ölçüde, mümkün olanların bilimi" demişti Wolf.
Destarces ise "İlk ilkelerden, kesin bir şekilde çıkarılan şeylerin bilimi" diye tarif etmişti felsefeyi.
"Bütün bilginin, insan aklındaki zorunlu sınırıyla ilişkisinin bilimi."
Sonra "Bilimlerin bilimi" derken Fichte; "Mutlağın bilimi" demişti felsefeye Von Schelling.
En çarpıcı tariflerden biri de, Hegel'e aitti:
"Varlık ile varlık olmayanın varlığı" demişti felsefe için...
Yani Aristoteles'in asırlar önce söylediği, "Bütün insanlar doğal olarak bilmek ister" sözleriyle özetlenen karmaşık sayfaların, doğal karıştırıcısı olmuştu asırlardır 'felsefe' insanlık için...
Yani felsefe, 'insanların hayatında', temel 'anlam arayışlarında' hep vardı.
İnsanlar 'hayatın anlamı nedir?' sorusuna felsefeyle yanıt verdiler hep...
İnançlarının aynasında felsefe ile yansıdılar. Yeri geldi 'ışık oldular' felsefe ile...
'Teklikten birliğe' 'Birlikte tekliğe' uzanan bütün derin anlam algılarında; hakikat dağına tırmanan tüm yolların açıklanmasında; felsefe insanlar için yücelen bir merdiven oldu.
Dinlerin daha iyi algılanması için bile felsefeye başvuruldu.
Hukuk, felsefe üzerinde yükseldi. Sevginin özünde bile bir felsefe damgası vardı.
Aşkta felsefenin kokusu hissedilirdi. Politikada felsefe öne çıkardı.
Felsefe belirlerdi, politik arenanın geleceğini.
Nasıl da uzak kıyılarını düştüler felsefenin.
Nasıl da sözsüz, sessiz kaldılar; nasıl da kısırlık okyanuslarına açıldılar.
Felsefe soluksuz, yalnız kaldı.
Çok yalnızlaştı...
İnsan beyniyle bir zamanlar yücelen felsefe, şimdilerde yine insan eliyle, sefil bir noktaya sürüklendi.
Yani 'sefaletin felsefesi' ile 'felsefenin sefaleti' arasında bir yerlerde duruyor insanlık.
Düşünün 'felsefi' kışkırtma, bir zamanlar Kapital başta olmak üzere, yarattıklarıyla hala dünyanın gidişatını etkileyen koca Karl Marx'a da, bir gecede 'felsefi içerikli' bir kitap yazdırabiliyordu.
Çünkü o zamanlar insanlar, felsefe ile düşünüyordu.
Yalnızsın, yalnızız, yalnızsınız; eğer felsefesizseniz...
Bu nedenle, Ezel gibi dizilerde öne çıkan Dayı benzeri tiplemelerin, ağızlarından sızan felsefe rüzgarı taşıyan birkaç yalnızlaşmış sözcük; o eğreti filozofik duruşlar bile; prim yapabiliyor ne yazık ki bu felsefe fakiri kalmış topraklarda...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.