Diziler mi hayattan kopya çekiyor, yoksa hayat mı dizileri takip ediyor? Tıpkı 'Yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan' örneğindeki gibi bir sarmal paradoks...
Bu kadar şiddet, tecavüz, entrika; hayatın içinden mi senaryo sayfalarına düşüyor yoksa insanlar izledikleri dizilerin etkisinde kalıp dünyayı giderek daha büyük bir cehenneme mi dönüştürüyor?
Okurumuz Asya Güneş, toplum huzurunun sağlanması konusunda en büyük sorumluluğu senaristlere yüklemiş.
İşte yorumu:

YEŞİM'İ SAVUNMAYIN
"Sevgili Yüksel Aytuğ, kimse farkında değil mi, yoksa farkına varmak mı istemiyor bilmiyorum ama dizi filmler toplum yapımızı yıkmak üzere. Milyonların izlediği televizyondan verilen mesaj toplumu yıkıcı değil yapıcı olmalıdır. Örnek, Lale Devri...
Dizinin senaristi Ümmü Burhan'ın, katıldığı bir programda en çok Yeşim karakterini beğendiğini, sonuçta 'Elde etmeye çalıştığı kişinin, çocuğunun babası olduğunu' söylemesi, birçok kişiyi çileden çıkarttı.
Bu bayanın kendi dizisinden haberi yok. Dizi boyunca önce ablasının yuvasını yıkmak için elinden geleni yapan, zengin olmayan insanları aşağılayan, alınteri ile çalışana iftira atmaktan çekinmeyen, masum ve hamile bir kadının hapse girmesinden hiç vicdan azabı duymayan dizinin bu kötü karakteri için siz bunu söylerseniz; benim ülkemin gençlerine en büyük zararı da siz verirsiniz.
Toprak'ın masumiyetine, temiz kalbine, insanlara güvenmesine de 'eziklik' diyen Tolgahan Sayışman için gerçekten üzüldüm. Yani verilen mesaj 'Seviyorsan savaşacaksın.
Bu enişten de olsa, ağabeyinin karısı, arkadaşının nişanlısı da olsa fark etmez.' Ve bu yolda her türlü entrika serbest.

ZARAR VERİR
Bir toplumu yok eden en büyük etken ahlaki değerlerin yıkılmasıdır. Lütfen taşıdığınız sorumluluğun ne kadar büyük olduğunu fark edin artık sayın senaristler. Yoksa bu tip yasak ilişkilerde, yaşanan trajedilerde, parçalanan ailelerde sizin de payınız olacaktır. Eğer bu şekilde devam ederseniz, muhakkak ki bu topluma en büyük zararı vereceksiniz.
Saygılarımla..."