
Duygularımızı kim çaldı?
İşte çağımızın yeni salgını: Aleksitimi! (Duygu körlüğü) Duygularınızı tarif etmekte zorlanıyor musunuz? Üzgün müsünüz, yoksa sadece biraz yorgun mu? Öfkeli misiniz, yoksa açlıktan mı huysuzlaştınız? Emin olamıyorsanız tebrikler, siz de aleksitimisiniz! Ama sakın kabul etmeyin. Çünkü aleksitimiyseniz, muhtemelen aleksitiminiz olduğunu da fark edemeyeceksiniz. Yunanca bir kavram olan aleksitimi, genel olarak duygularını tanıma ve sözel olarak ifade etmekte güçlük çeken bireyleri tanımlamak amacıyla kullanılmıştır.
Eskiden duygularını saklayan, ketum insanlara "ağır abi" der geçerdik. Şimdi ise bu durum tıbbi bir mesele hâline geldi. Üstelik Z kuşağını suçlamak gibi bir kolaycılığa kaçmayalım; bu mesele jenerasyon dinlemiyor. Baksanıza, patronunuzdan sevgilinize, komşunuzdan ünlülere kadar herkes "Anlamıyorum, ne hissediyorum bilmiyorum" diye dolaşıyor. Peki, bunun sebebi ne? Sürekli ekrana bakarak yaşamak mı? Duygulara dair binlerce terapi videosu izleyip hiçbirini içselleştirememek mi? Yoksa her şeyin hızlanmasıyla duygularımızın da hızla tüketilmesi mi? Buyurun, çağa uygun yeni bir sendromumuz var, iyi günlerde kullanın. Peki aleksitimi çağında aşk nasıl olur derseniz? İşte onun cevabı karmakarışık.
ALEKSİTİMİ ÇAĞINDA AŞK
Aşk mı? O da artık aleksitimiye kurban gitti. Eskiden aşkın bin bir hâli vardı: Tutkulu aşk, platonik aşk… Şimdi ise elimizde sadece belirsizlik var. "Seni seviyorum ama tam olarak nasıl bir sevgi bilmiyorum", "Sana bağlandım ama neden bilmiyorum", "Özlüyor gibiyim ama emin değilim." Çağımızın romantizmi işte bu: His var mı, yok mu belli değil. Sevgilinizin size olan duygularını çözmeye çalışırken kendinizi bir psikoloji makalesi tararken buluyorsanız, geçmiş olsun. Aleksitimi çağında aşk, hissetmekten çok analiz etmekle geçiyor. Sahi duygularımızı kim çaldı, biz ne ara bu hale geldik? İlerleyen günlerde Beyhan Budak'tan açıklamalı bir video gelir de hepimiz aydınlanırız.
Elektrikli aracı site elektriğiyle şarj etmek!
Bugünlerde kendi sitem başta olmak üzere çevremde gördüğüm birçok kişide aynı gündem var! Elektrikli araçların site elektriğini kullanması. Komşum diyor ki elektrikli aracı sitenin elektriğiyle şarj etmek ile kombiyi en düşük ayarda kullanmak ya da direkt kapatarak komşu dairelerin sıcaklığından faydalanmak arasında fark yoktur… Başka biri diyor ki net hırsızlıktır. Sitenin su şebekesinden hat çekip evinin suyunu karşılamasından farkı yoktur. Tehlikesi ayrı bir boyut yangın çıkarma riski varmış.
Site yönetimleri bu arabalar yüzünden yeni kararlar almaya başladı şu günlerde. Yönetimlerin, 'bu arabayı aldıysanız şarj istasyonuna götürür ya da şarj istasyonunda sıra beklersin' gibi bir tavırları var. Yangına sebebiyet vermesi durumunda zararın da büyük olacağı aşikar. Eğer siteler çok katı bir kural koyarsa yani yasaklar başlarsa birçok kişi elektrikli arabasını satabilir. Tam gezegenimizin geleceği, sürdürülebilirlik konularını yeni benimsedik derken elektrikli arabalardan böyle düşünülmemiş detaylardan dolayı vazgeçiyor olmamız bana haksızlık geliyor. Şarj istasyonları biraz daha artmalı belki de bakalım bu sorun nasıl çözülecek.
Kaliforniya'nın yeni moda yasası
Kaliforniya, büyük moda markalarına çevresel hesap verebilirlik getiren yeni bir yasa tasarısını tanıttı. Peki, bu düzenleme Türk tekstil sektörü ve küresel moda endüstrisi için ne anlama geliyor? Yasa, yıllık geliri 100 milyon doların üzerinde olan moda markalarını kapsıyor ve onları su tüketimi, kimyasal yönetimi ve karbon emisyonlarını şeffaf bir şekilde raporlamaya mecbur kılıyor.
Standartlara uymayan markalara küresel yıllık gelirlerinin %2'sine kadar para cezası verilecek ve bu cezalar, çevresel zararlardan etkilenen toplulukları desteklemek için kullanılacak. Bu yasanın acilen bizde de çıkması gerek, en sürdürülebilir olduğunu iddia eden markalar denetlense belki de yalan beyanda bulundukları için ifşa olacaklar. Çevreye en büyük zararı verenlerin en faydalı olduklarını söyleme gibi özellikleri var ama bu yasayla beraber her şey gün yüzüne çıkar.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.