Ablam kaç yıldır başımın etini yiyor; "Gel şöyle bir gemi seyahati yapalım, kendimizi ummana salalım" diyor ama bende cevap hep aynı ve net: "Hayır!"
Onun daha önce şöyle bir Karayipler'e doğru uzanmışlığı var. Gemi seyahati tecrübesi yani... Tadı damağında kalmış olmalı ki beni de kandırmaya çalışıyor ama mümkün değil.
AYNI DERECEDE SIKICI
Denizi sevmiyor veya yüzme bilmiyor değilim. Tam tersi sonsuz aşkımdır deniz benim. Hatta 'Atın ölümü arpadan, Öncel'in ölümü dalgalardan olsun'dur!
Boğularak ölmek gibi korkularım da yok anlayacağınız.
Ama işte benim için lüks bir gemiyle, lüks bir tatil köyü arasındaki sıkıcılık derecesi aynı. Sürü psikolojisiyle macera mı yaşanır allasen?
Yüzlerce, hatta binlerce kişi tıkılacaksın belli bir metrekareye, hep beraber yiyip hep beraber içecek, yüzecek, güneşlenecek, sözüm ona eğleneceksin.
Bir de doğal olarak çocuklu aileler için çok uygun bir seyahat şekli olduğu için eminim o geminin nüfusunun üçte biri ufaklıklardan oluşacaktır. Allah hepsine uzun uzun ömürler versin ama kaçacak yerimin olmadığı bir yerde, çevremde onca çocuk çığlığıyla bir tatil hiç benlik değil.
Üstelik o gemiye binmek klostrofobik bir durum da yaratabilir.
TİTANİK BİLE BATTI!
O istediği kadar büyük olsun, bilmemkaç katlı olsun, içinde yok yok olsun, lüks olsun, olsun da olsun... Ben istediğim zaman 'Aman buradan çok sıkıldım' deyip çekip gidemeyeceğim için; beni ha o gemiye koymuşsun, ha altın kafese. İkisi de aynı hapsedilmişlik duygusu.
Ayrıca hiç de güvenli değil. 'Dünya batsa o batmaz' denilen Titanik gitmiş okyanusun dibine, daha ne olsun?
Al işte geçenlerde yaşanan Costa Concordia faciası... Kaptan olacak kazma; kocaaa gemiyi gitti, beş karış suya sokup karaya oturttu, insancıklar tatilden tabutta döndü!
İstemem kardeşim gemi memi... Çantanı sırtına takıp kafan nereye eserse oraya dümen kırmak varken ne işim olur tatil köyünde, lüks gemide?
Her yolculuk bir macera (olmalı)... Maceranın da sınırı olmaz, sınırları olan yerde macera yaşanmaz!