Türkiye'nin en iyi haber sitesi
İBRAHİM KALIN

Açılım durursa hepimiz kaybederiz

Türkiye'nin önde gelen işadamlarından biriyle havaalanında memleket ahvalini konuşurken mevzu rahmetli Özal'a geldi. Özal dönemindeki cesur adımlara atıfta bulunan işadamı, "yeni hamlelerin sonuç vermesi için hükümetin kararlı olması gerekiyor" dedi ve ekledi: "Özal döneminde o cesur adımlar atılmasaydı
Türkiye'nin ekonomisi yüz milyar dolarda kalır, İstanbul'da birkaç tane 4 yıldız otel bulunur, arada bir de gelen giden olur; kısacası Türkiye bir üçüncü lig ülkesi olurdu." Türkiye'nin içerde ve dışarıda yaptığı hamleler Türkiye'yi "geri dönülemez" bir yola sokuyor. Nasıl küreselleşme Pekin'den Londra'ya geri çevrilemez bir süreç haline geldiyse, Türkiye'nin büyüme hamleleri de geriye sarılabilir türden değil artık. Türkiye 21'inci yüzyılda yarım yamalak bir vesayet demokrasisiyle idare olunamayacak kadar dinamik ve büyük bir ülke. Başını kumdan çıkartabilen, yeni dönemin yeni aktörleri bunu çok iyi görüyor. Kim bu yeni aktörler? Sivil toplum önderleri, işadamları, eğitimciler, ulusalcılık virüsüne yakalanmamış gençler, aklı ve vicdanı yerinde gazeteciler, berrak zihinli akademisyenler.

Hangi vizyon kazanacak?

Bunlara bir de sessiz çoğunluğu ekleyin. Türk liderlerinin dünyanın her yerinde izzetle karşılanmasından heyecan duyan emeklileri, gazileri. Cebindeki Türk pasaportunu artık saklamayan yolcuları. Türk parasıyla gurur duyan esnafı. Bayrağının dünyanın yüz küsur ülkesinde dalgalandığını görünce hislenen vatandaşları. Başbakana gözyaşları içinde "yeni şehitler olmasın" diyen şehit annelerini. Türkiye'nin 21'inci yüzyıl vizyonunu Ankara'da zihin tutulmasına yakalanmış siyasetçiler ve bürokratlar değil, bu insanların aklı ve vicdanı belirliyor.
Türkiye bu noktada karar vermek zorunda: Bütün sıkıntıları göğüsleyerek büyümeye devam mı edecek, yoksa geleceğini "küçük olsun benim olsun" zihniyetine mi mahkûm edecek? Demokratik açılım sürecini baltalamak için birkaç başıbozuğun eline silah, sopa, çakı verenler Türkiye'de terörün bitmesini istemiyor. "Demokratik açılım sürecinden vazgeç" diye çağrı yapan muhalefet ne öneriyor? CHP'nin önerisini Meclis'te Onur Öymen'in ağzından duyduk: Dersim modeli. MHP ne diyor? İhanet suçlaması dışında söylediği bir şey var mı?

Çözüme yaklaştıkça
Politik Psikoloji uzmanı Prof. Dr. Vamık Volkan'ın bir "akordeon teorisi" var. Hocanın teorisine göre nasıl akordeon çalarken körük daralıp genişler ve belli bir baskının ortaya çıkmasına neden olursa, kimlik temelli sorunlar da çözüme yaklaştıkça baskı üretirler. Tarafların en gergin olduğu anlar, aslında birbirlerine en fazla yaklaştıkları anlardır. Demokratik açılımı baltalamak için bir "Türk sorunu" yaratmaya çalışanların hesabı, bu gerilimi tırmandırmak.
Fakat şunu akıldan çıkarmayalım: PKK'nın tasfiye olduğu, Kürt kimliğinin "normalleştiği ve sıradanlaştığı" günler eninde sonunda gelecek. Bu günler yakın bir zamanda ve herkesin katkısıyla mı gelecek yoksa hepimizi yaralayıp hırpaladıktan sonra mı gelecek? Buna hepimizin akılla, vicdanla, insafla cevap vermesi gerekiyor.
PKK'nın sürecin en kritik anında tekrar teröre başvurması aslında çok manidar. Tasfiye olacağını anlayan PKK ve Öcalan, "bensiz asla!" diyerek ortalığı birbirine katıyor. Son günlerdeki olayların sebebinin Apo'nun penceresi olduğuna siz inanıyor musunuz? PKK, denizin tükendiğini görüyor ve tekrar inisiyatifi ele almaya çalışıyor. "Benden sonra tufan" diyor. Nerede kaldı Apo'nun "bırakın katkı yapayım" lafları? Apo bu sürece gerçekten katkı yapmak istiyorsa, şişkin egosu etrafında bir "Öcalan mitolojisi" yaratıp Kürt siyasetini tıkamaktan vazgeçebilir. Ama o basiret ne Apo'da, ne de (eski) DTP'lilerde var. Bütün bunları alt alta koyunca Anayasa Mahkemesinin DTP'yi kapatması da bir anlam kazanıyor. Sorunun çözülmesini istemeyen herkes kendince bir hamle yapıyor.
Yarım doktor candan, yarım hoca dinden edermiş. Açılım süreci yarım kalırsa, Türkiye'de hepimiz kaybederiz, zira herkes eteğindeki taşı önüne dökmüş durumda. Ortalığa dökülen şeylerin içinde barış, demokrasi ve özgürlük de var; savaş, öfke ve nefret de var. Yani demokratik açılım hepimiz için bir "toplumsal tezkiye" sürecine dönmüş durumda.
Siyasi irade ve ferasete en çok bugünlerde ihtiyacımız var.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA