KEREM ALKİN
19 Şubat 2025, Çarşamba

Yeni ‘Yalta’da ABD, Rusya ve Çin mi olacak?

Neokon anlayışın yükseliş döneminde yayınlanmaya başlayan, 'batı ve diğerleri' şeklinde tanımlanabilecek bir bakış açısı ile küresel jeopolitik ve jeoekonomik alandaki tartışmaları kendi perspektifinden okuyucularına aktaran 'The National Interest' Dergisi, 2. Dünya Savaşı'nın bitişinin 75. yıldönümü nedeniyle Rusya Devlet Başkanı Putin'in kaleme aldığı makaleyi 18 Haziran 2020'de yayınladığında, 2. Dünya Savaşı sonrası oluşturulan küresel düzenin yeniden yapılanması için artık tartışmaların alevleneceği anlaşılmalıydı. Geride kalan son 10 yıl, bilhassa da son 5 yıl, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'nin 5 daimi ve veto yetkisi olan ülkesi açısından BM sisteminin, daha geniş bir bakış açısı ile çok taraflı küresel sistemin bütününün sorgulandığı bir dönem olarak geçti. Bu süreçte, söz konusu 5 daimi ve veto yetkisi olan ülkenin, aynı zamanda nükleer güce ve nükleer başlıklı füzelere de sahip ülkeler olmaları nedeniyle, tüm dünya yerine sadece birbirlerini daha çok muhatap alacakları yeni bir küresel düzenin arayışı içinde olup olmadıkları ciddi manada sorgulanırken, Putin'in makalesinin ABD'nin önemli bir dergisinde yayınlanma tarihinin Başkan Trump'ın ilk dönemine rast geldiğini de göz ardı etmemek lazım. Öyle ki, 18 Haziran 2020'de yayınlanan makalede Putin'in 2. Dünya Savaşı'nın çıkış nedenlerine yönelik olarak Avrupa devletlerini ağır bir dille eleştirmesi, bilhassa İngiltere ve Fransa'yı suçlayıcı sözleri, komünist Sovyetler Birliği olmasa Avrupa'nın Hitler'in çizmesi altında ezilmeye devam edeceği, Rusya'nın büyük bir bedel ödeyerek Avrupa'yı özgürleştirdiğine dair tespitleri uluslararası siyaset dünyasında büyük yankı uyandırmıştı.
İkinci başkanlık dönemi başladığından bu yana, Trump'ın konuşmalarında Putin'in makalede ifade ettiği noktalara, 2. Dünya Savaşı'nda ABD ve Rusya'nın yaptığı fedakarlıklara birkaç defa atıfta bulunmuş olması da not alınmalı. Nitekim, geçtiğimiz haftadan itibaren Rusya-Ukrayna Savaşı'nı sona erdirmek için elini yükselten Başkan Trump, Rusya ile bir an önce müzakerelere başlamak suretiyle bu süreci hızla tamamlamak istediğini açıkça ortaya koyarken, ABD ve Rus heyetlerinin Suudi Arabistan'ın ev sahipliğinde dün görüşmelere başlamış olması pek çok yeni gelişmenin habercisi olsa gerek. Aynı anda, Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un Avrupa'nın (ABD'siz) güvenliğine yönelik olarak liderleri davet ettiği olağanüstü toplantı, Brexit'a rağmen Birleşik Krallık'ın hayli hızlı bir şekilde Avrupa Birliği'ne ve Kıta Avrupa'sına yakınlaşıyor olması, Başkan Trump'ın savaşın son ermesini sağlayacak müzakerelerde Avrupa'nın yer almasını gerek görmediğini göstermesi tek tek not alınması gereken kritik gelişmeler. Bu esnada, Ukrayna'nın sonuna kadar savaşa devam etmesi adına Birleşik Krallık'ın gerekirse asker göndermeye hazır olduğunu belirtmesi de, TransAtlantik ilişkilerde sadece ABD ile Kıta Avrupası ilişkileri değil, bundan sonra ABD-Birleşik Krallık ilişkilerinin seyrini de hayli yakından takip etmemiz gerektiğine işaret ediyor.
Tüm bu gelişmeleri aklımızda ve radarda tutarak, Başkan Trump'ın Rusya ve Çin'e savunma bütçelerini yarı yarıya indirme ve nükleer başlıkları azaltma konusunda bir an önce müzakerelere başlama çağrısını da mutlaka irdelemeliyiz. Pazartesi günkü yazımızda Trump'ın 200 yıl önceki anlayışa atıflar yaparak, Monroe Doktrini'ne benzer bir söylem ortaya koyduğunu ve ABD için 'güçlü devletler diyalogu'ndan yana olduğuna dair görüşlerin ağırlık kazandığını belirtmiştik. Unutmayalım, Ekim 1943'den Ekim 1944'e Moskova'dan başlayıp Vaşington'a uzanan bir dizi toplantı ve görüşmede, ABD, Rusya ve Birleşik Krallık yetkililerinin gerçekleştirdikleri '2. Dünya Savaşı sonrası yeni küresel düzen' müzakerelerinde Çinli yetkililer de vardır. Dönemin Birleşik Krallık Başbakanı Churchill Şubat 1945'de Yalta Konferansı'nda Uzak Doğu tartışmalarına bilhassa katılmamıştır. 1944 sonlarına ait anılarındaki ifadeler Churchill'in Çin'in önemini sert bir şekilde göz ardı ettiğine işaret etmekte. O dönemin değerli bir tarihi figürü olarak Çin'e bu derece önem atfedilmesinden memnuniyetsizliğini, Churchill 'bu bir Amerikan takıntısı' diye belirtmiş notlarında ve Çin'in dünyanın dört büyük gücünden biri olduğu iddiasını tam bir saçmalık olarak değerlendirmiş. Bu nedenle, Yalta'da Roosevelt ve Stalin'in Çin'le ilişkileri ele aldıkları tartışmalarından uzak durmuş. Belki de, yeni 'Yalta'da bu defa ABD, Rusya ve Çin'in masada olmasına çok da şaşırmamamız gerekiyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.